Geçen yazımızda halen TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda bulunan Torba Kanun Tasarısı ile vergi denetimi konusunda getirilen yenilikleri irdelemeye başlamıştık, bugün de aynı konuya devam edeceğiz.
Geçen yazımızda incelemelere süre getirildiğini ancak buna yaptırım getirilmediğini yazmıştık. Mükellef hakları yönünden gerekliliğine inandığım bu düzenlemeye, okurlardan gelen elektronik postalardan sonra daha da inandım. İncelemeleri uzatan sebeplerin, incelenen konunun ve mükellefin işlerinin ve işlemlerinin karmaşıklığı kadar, inceleme elemanlarının turneye gitmesi ve rapor yazımını turne dönüşüne bırakması, inceleme elemanının yurtdışına veya turneye gidecek olması dolayısıyla dosyayı başka bir inceleme elemanına işi devretmesi ve onun da yeni baştan işe koyulması, araya zamanaşımlı işlerin, KDV iadesi incelemelerinin girmesi, araya valilik veya üst makamların acele inceleme sonuç taleplerinin girmesi sebepleri ile de uzadığı görülmektedir. Bu nedenle incelemeye süre getirilmese bile veya tasarıdaki gibi getirildiğinde de yaptırım olarak, belli bir süreden sonra gecikme faizinin işlemesinin durdurulması zorunludur.
Bu konudaki en önemli olgu ise raporlardaki kişisel ve ayrık yorumların ve "Ben yazayım siz mahkemede anlatın" anlayışının ortadan kaldırılması amacıyla getirilen düzenlemelerdir. Bu maksatla her şeyden önce, tasarı ile Maliye Bakanlığı nezdinde kurulması öngörülen ‘Vergi İnceleme ve Denetim Koordinasyon Kurulu’na inceleme, denetim ve raporlama konusunda denetim standartlarını, ilkelerini, yöntem ve tekniklerini belirleme yetkisi verilmektedir.
İkinci olarak, kararname, tüzük, yönetmelik, genel tebliğ ve sirkülere aykırı rapor yazılması yasaklanmaktadır. Düzenlemenin kesinliği, bu şekilde rapor yazılamayacağını göstermektedir. Yalnız burada saydığımız genel düzenleyici işlemler arasında sirkülere yer verilmesi yanlış olmuş, toplu özelge anlamını taşıyan sirküler, bu niteliğinin üzerine taşınmıştır.
Üçüncü olarak raporların bir denetim süzgecinden geçmesi için kurallar getirilmektedir. Maliye müfettişleri, hesap uzmanları ile gelirler kontrolörleri ve bunların yardımcı veya stajyerleri tarafından hazırlanan raporlar, vergi dairesine gönderilmeden önce bu inceleme elemanlarının kendi grup veya kurullarında oluşturulan ‘rapor değerlendirme komisyonu’ tarafından kararname, tüzük, yönetmelik, genel tebliğ, sirküler ve özelgelere (dikkat, burada özelge devreye girdi) uygunluk açısından değerlendirilecektir. Bu komisyon ile inceleme elemanı arasında bir görüş ayrılığı oluşursa, konu Ankara’da oluşacak 9 kişilik ‘merkezi rapor değerlendirme komisyonu’ tarafından incelenecek ve bu komisyonun vereceği karar inceleme elemanını bağlayacaktır. Bu komisyon ayrıca belirlenecek belli tutarı aşan raporları da doğrudan ve kendiliğinden inceleyecektir.
Peki, diğer inceleme elemanlarının, yani vergi denetmelerinin ve vergi dairesi müdürlerinin hazırladığı raporlarlar ne olacaktır. Onların raporları da Gelir İdaresi Başkanlığı’nca merkez ve taşra teşkilatında oluşturulacak ‘rapor değerlendirme komisyonları’ tarafından değerlendirilecektir. Bu komisyonların kararları kesin olacak ve inceleme elemanını bağlayacaktır. Yukarıda bahsettiğim komisyonların oluşum şekli tasarıda belirlenmişken buradaki komisyonun oluşum şekli ve bu diğer inceleme elemanlarının komisyonda temsil edilip edilmeyecekleri belirlenmemiştir. Eğer uygulamada bu komisyonların da ağırlıklı olarak Maliye müfettişi, hesap uzmanı veya gelirler kontrolörlerinden oluşturulması yoluna gidilirse, ‘bu diğer inceleme elemanları’nın saygınlığını zedeleyecektir. Zaten tasarıda bu grupta yer inceleme elemanlarının rapor değerlendirme komisyonu ile görüş ayrılığına düşme ihtimali kabul edilmemiş, Türkiye’nin sayıca en büyük denetim ordusunu oluşturan bu grup, ‘diğer memurlar’ olarak adlandırılarak inceleme elemanlıkları basit birer memuriyet işi derecesine indirgenmiştir. Burada tasarıyı hazırlayan Maliye Bakanlığı’nın en azından daha şık bir ifade kullanması, Gelir İdaresi’nin kendi denetim örgütünü onore etmesi, daha yerinde olurdu.
Eğer bir inceleme raporunun özelgeler ile çeliştiği ve özelgenin hatalı olduğu kabul edilirse, bu takdirde durum Maliye Bakanlığı’nda bir başka özel komisyonda değerlendirlecektir ve bu komisyonun kararı, gerek merkezi gerek diğer rapor değerlendirme komisyonlarını ve inceleme elemanını bağlayacaktır. Sirkülerlerin de bu grupta özelgeler gibi işlem görmesi gerekirken, bu özel komisyon sirkülerler konusunda yetkilendirilmemiş, sirküler genel düzenleyici işlem olarak kabul edilmiştir ki bu yanlıştır.
Rapor değerlendirme komisyonlarının kurulması son derece yerinde olmakla birlikte, bu komisyonlarda geçen sürelerin inceleme süresine dahil olup olmadığı açık değildir. Eğer ileride bu komisyonların çalışma hızı, iş yoğunluğu dolayısıyla takdir komisyonlarınınkine dönerse, bunun ceremesini yine mükellefler gecikme faizi olarak çekecektir. Üstelik bu komisyonlarda geçecek süre, özellikle zamanaşımı süresinin son günlerinde yazılmış raporlar için sıkıntı yaratabilecektir. Hele ki raporun, değerlendirme komisyonu–merkezi komisyon–özelge komisyonu üçlemesini geçmesi gereken hallerde, bu sıkıntı artacaktır.
Öte yandan bir önemli eksiklik de bu komisyonların görüş ve/veya raporlarının, inceleme raporu ile birlikte mükellefe tebliğinin tasarıda öngörülmemiş olmasıdır. Ancak yargı bunu mutlaka değerlendirecektir. Çünkü bütün açılan davalarda tarhiyatın yapılamayacağı, çünkü dayanağı raporun ‘rapor değerlendirme komisyonu’ndan geçirilmediği mutlaka ileri sürülecek ve mahkeme de bu hususu araştıracaktır.
Kaynak: Referans Gazetesi