BD’nin yeni başkanı küresel önceliğini belirledi:
ABD’nin Obama başkanlığında, Bush dönemindeki Irak-İran saplantısından çıkıp ‘jeopolitik ödül’ yaklaşımı uyarınca Afganistan’a ve dolayısıyla Avrasya’ya yönelmesi bekleniyor. Obama döneminde ABD, Rusya ve Çin’le daha çok muhatap olacak gibi görünüyor.
Değişim sloganıyla yolan çıkan Barack Obama, 4 Kasım günü ABD’nin 44. Başkanı olarak seçildi. Dünyada yaşanan ABD merkezli ekonomik krizin yeni yönetimle birlikte ABD’ye taze bir nefes aldıracak olması nedeniyle krizden kurtuluş için büyük bir umut oldu. Seçim kampanyası boyunca Obama’nın farklı yönleri öne çıkarılarak, ABD için aslında yaşamsal bir öneme sahip olan Amerikan dış politikasının hangi yönde hareket edeceği belirli başlıkların dışında pek fazla tartışılmadı ya da tartışılma gereği duyulmadı.
OBAMANIN ÖNCELİKLERİ
– 4 yıl içinde dünyadaki bütün nükleer silah üretimine yardımcı olan nükleer materyaller güven altına alınması.
– İran konusunda doğrudan diplomasi kullanılması. Eğer, İran nükleer silahlardan ve terörizmi desteklemekten vazgeçerse ABD’nin, İran’ın Dünya Ticaret Örgütüne girmesine yardımcı olması. (Rüşvet diplomasisi Kuzey Kore‘de uygulandı.)
– Yirmi birinci yüzyılının zorluklarını aşmak için Amerikan diplomasinin yeniden canlandırılması
Obama’nın en önemli dış politika çıkışı İran ve Irak konusunda oldu. Obama’nın, İran’la sorunların konuşarak halledileceğinin işaretini vermiş olması, ABD’de özellikle muhafazakâr kanadı ve İsrail’i endişelendirdi. Keza 5 Kasım tarihli Haaretz gazetesi İsrail’in endişelerini manşetten dile getirerek, Livni’nin Amerikan yönetiminin sebep ne olursa olsun Kudüs politikasının değişmeyeceği tespitini vurguladı. Öte yandan, Eylül ayında ABD’nin önceki dışişleri bakanlarından Henry A. Kissinger, Madeleine Albright, Colin Powell, Warren Christopher ve James A. Baker, George Washington Üniversitesinin düzenlemiş olduğu bir programda bir araya gelerek göreve gelecek yeni yönetimin İran’la görüşmesi gerektiği konusunda mutabık kaldılar. Warren Christopher, bir adım daha atarak ABD’nin İsrail’e, İran’a yönelik askerî operasyon seçeneğinin düşük bir ihtimal olduğunu anlatması ve yeni yönetimin İsrail ile arasında belirli bir mesafeyi muhafaza etmesi gereğini işaret etti.
Obama ile birlikte ABD’nin Ortadoğu merkezli politikasının da Avrasya’ya kayacağı görülmüştür. Sekiz yıldır cumhuriyetçilerin sürdürdüğü Ortadoğu merkezli Avrasya açılımı Irak ve Afganistan konularında yaşananlar nedeniyle tam bir çöküş oldu. Obama’nın seçim kampanyasında ağırlıklı olarak Afganistan ve İran’a vurguda bulunması ve Irak’tan bir kısım askerî gücü Afganistan’a yönlendireceğini belirtmesi, Obama ve ekibinin yeni odak merkezi olarak Avrasya coğrafyasını seçtiğini gösteriyor. Bu nedenle, Avrasya coğrafyasının önemli giriş kapısı ve olmazsa olmaz aktörlerinden İran’a karşı diplomatik bir sürecin başlatılmasından yana olan Obama’nın, bu hareketinin arkasında enerji merkezli yeni bir Avrasya açılımı olduğundan şüphe yoktur. Aslında, Avrasya açılımı demokratlar için pek yabancı bir olgu değil. Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra ABD, Avrasya coğrafyasının kendisi için jeopolitik ödül olarak görmüştü. Bu süreç, Clinton döneminde kurumsallaşarak bugüne kadar geldi. Ancak Bush’un bir takım stratejik hataları nedeniyle ABD, Ortadoğu’da Irak-İran-İsrail üçgenine sıkıştı. Bu arada, Avrasya coğrafyasında Rusya ve Çin, kendi etki alanlarını oluşturdu. Dünyadaki hızlı ekonomik, siyasi ve teknolojik değişim, Avrasya coğrafyasını daha da önemli hâle getirmiştir. Bunun farkında olan Obama’nın akıl hocası ve “jeopolitik ödül” kavramını literatüre kazandıran Zbigniew Brzezinski ve ekibi yeni başkana 20 Ocakt’an sonra izleyeceği yol haritasında iki önemli stratejik rakibin etkin olduğu Avrasya rotasını çizmiştir.
Fakat Obama’nın kampanyada izlediği ılımlı ve barışsever söylemleriyle ABD’nin son zamanlarda izlediği dış politikada büyük bir çelişki yaşanacağı açıktır. Obama’ya Bush’un giderayak hediyesi olarak yorumlanan Rusya ile yaşanan kriz ve ekonomik sıkıntı nedeniyle Washington’un Çin’in trilyonlarca dolarlık döviz rezervine muhtaç kalması ve son olarak Suriye topraklarına yapılan ABD operasyonları, Obama’nın diyalog diplomasisini daha şimdiden baltalamıştır. Kısaca, Obama Beyaz Saray’a geldiğinde kucağında yeni muhafazakârlardan miras birçok konu bulacak. Gerçi, seçim kampanyasında “ABD’nin güvenliğinin her şeyin üstünde olduğunu” ifade ederek Obama, kendisi ile de çelişmişti. Öte yandan, ABD ve Rusya’daki şahin kanat, Obama’nın seçilmesinden pek fazla memnun kalmayarak ilk defa aynı görüşte birleştiler. ABD’de şahin kanat, uzun süreden beri kendisine bir düşman arayışı içerisindeydi. Önce, El Kaide örgütünü denedi ama ABD’nin emperyal hırslarına karşı örgütün çapı küçük geldi. ABD, politikalarını terörizmle mücadele söylemi ile meşrulaştırmakta zorlanmaya başladı. Bu sefer de gündeme Çin geldi, ancak ABD’nin derin ekonomik ilişkileri keskin bir kutuplaşmadan ABD’yi menetti. Rusya’da da şahin kanat benzer fikirleri paylaşıyor. Rusya’nın bir dünya gücü olabilmesi için mevcut sistemin dışına çıkılması gerektiği savunuluyor ve onlar da tıpkı ABD’deki cumhuriyetçiler gibi safların belirlenmesinden yana. Bu nedenle, Ruslar, MacCain’in seçilesi durumunda ABD’nin tavrının netleşeceği görüşü içerisindedirler. Oysa Obama’nın tam oturmuş bir söylemi yok, bu da belirsizliğe neden oluyor. Belirsizlik ise güvenlik hesaplamaları için güvenilir bir veri değil.
ÇİN POLİTİKASI
Obama 23 Mayıs 2007’de yaptığı bir açıklamada aslında Çin politikasının da şeklini çiziyordu. Açıklamasında; “Çin, ABD için fırsatlar sunarken aynı zamanda da ciddi sorunları barındırmaktadır. Çin, barışçıl yükselişi konusunda ABD’ye güven telkin ederse ABD de Çin’in yükselişini memnuniyetle karşılamak zorundadır” tespitinde bulunuyordu.
Özetle Obama’nın Çin politikası üç başlık altında toplanabilir:
Bölgedeki müttefiklerin desteklenmesi ve Çin’le içten ve dürüst bir diyaloğun kurulması: Obama’ya göre ABD, Asya-Pasifik bölgesindeki müttefiklerini güçlendirmelidir. Kore yarımadasının nükleer silahlardan arındırılması ve enerji güvenliği de başlıca konulardır. Bunun yanında, karşılıklı askerî ilişkilerin artırılmasını öngörmektedir. Obama, Tayvan’la ilgili olarak tek Çin politikasını savunduklarını ama 1979 yılında Amerikan Kongresi’nin geçirmiş olduğu Tayvan İlişkileri Yasasını da göz ardı edemeyeceklerinin altını çizmektedir. Obama, Asya-Pasifik bölgesinde askerî gücün muhafaza edilerek bölgedeki ittifakların güçlendirileceğini ve Çin-Tayvan arasındaki statükonun tek taraflı bozulmasına izin vermeyeceklerini belirtmiştir. Obama’nın başkan seçilmesinin ardından Çin hükümeti, Obama'dan, Tayvan'ın bağımsızlığına karşı çıkmasını istedi. Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz ay, Bush yönetimi, Kongre'ye, Taypey yönetimine 6 milyar doları aşkın tutarda silah satılmasının planlandığını açıklamıştı.
Çin’le ekonomik ilişkilerin yeniden dengelenmesi: Çin’le ticaretin yeniden ele alınarak özellikle haksız rekabetin masaya yatırılması bekleniyor. ABD’nin Çin’le uluslararası enerjide, özellikle petrol alanında ve çevre sorunlarında yapıcı ortak olmasına çalışacağı ifade ediliyor. ABD’nin enerjide bu adımı atması olası bir Çin-Rus enerji bloğunun önüne geçilmesi olarak yorumlanabilir.
Çin’in baskıcı rejimlere verdiği desteğin sona erdirilmesi: Obama’ya göre, Çin, Sudan’da dünyanın en baskıcı rejimine destek vermektedir. Obama, ellerindeki bütün imkânları kullanarak Çin’in, Sudan’ın veya diğer ülkelerin uluslararası hukuka, barış ve güvenliğe karşı eylemlerinin önlemesi için ikna edileceğini, bu açıdan eğer Çin, dünyada lider bir ülke haline gelmek istiyorsa Sudan’da, İran’da, Myanmar’da ve Zimbabwe’deki yönetimlere karşı tavrını düzeltmesi gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca, Tibet’te demokrasi ve dini özgürlüklere yönelik eylemlerin sert bir şekilde bastırılmasıyla Çin’in uluslararası insan hakları standartlarını ihlal ettiğini ifade ederek Çin’e insan hakları standartlarını yükseltmesi için baskıda bulunulacağının altını çizmiştir.
Barış ADIBELLİ
TUSAM Asya-Pasifik, Çin Danışmanı
Kaynak: Cumhuriyet