Akbank Genel Müdürü Zafer Kurtul, küresel çalkantıların Türkiye için fırsata dönüşebileceğini söyledi. Kurtul, enerji, otoyolların özelleşmesi, gayrimenkul, turizm, limanlar, lojistik, finans gibi sektörlerin yatırımcılar için yüksek getiri imkanı yarattığına dikkat çekerek, bu nedenle Türkiye'ye 2008'de de fonların akmaya devam etmesini beklediklerini ifade etti. Şu anda yüksek hacme sahip DTH’larda (Döviz Tevdiat Hesabı) görülecek TL mevduata kaymanın, fonlama açısından sektöre faydalı olacağını kaydeden Kurtul, ilerleyen yıllarda birçok faktörün bir araya gelmesinin bankacılıkta yeni bir konsolidasyon sonucunu doğuracağını dile getirdi.
Mali sektörün faydalı şekilde gelişmesi için Türkiye’nin kredi derecesinin yükselmesinin çok önemli olduğunu vurgulayan Akbank Genel Müdürü Zafer Kurtul, Referans’ın sorularını yanıtladı
Küresel ekonomideki gidişat, 2008'de Türkiye ekonomisi ve bankacılık sektörünü nasıl etkiler? Bankacılık sektöründeki yüksek kâr trendi devam eder mi?
2008 yılında gelişmiş ekonomilerdeki büyüme oranlarının düşmesini bekliyoruz. Örneğin, ABD’de son 25 yıldır artan tüketici harcamalarının, 2008 yılının ilk altı ayında düşeceği tahmin ediliyor. Tüketici harcamaları ABD’de milli gelirin yüzde 70’ini oluşturuyor, dolayısıyla belirleyici bir rol oynuyor. Türkiye’nin ihracat yapması, ihracatını artırması ülkemizin sağlıklı büyümesi açısından çok önemli. Küresel ekonomideki gelişmelerin birinci önemli etkisi, ihracatın zorlaşması olacak diyebiliriz. İkinci olarak, yurt dışı kredi kullanımlarında hacimsel daralma, kredi fiyatlarının yükselmesi gibi gelişmeler yaşayabiliriz. Bu gelişmeler, ülkemizin milli gelir büyüme oranlarını negatif etkileyebilir. Gelişmekte olan ekonomilerin büyüme oranlarının yüksek olması çok önemli. Bankacılık sektöründe 2006 yılında yüzde 37 olan kredi hacminin milli gelire oranının, 2011 yılında yüzde 60 seviyesine yükselmesini bekliyoruz. Bu da yıllık ortalama yüzde 23 dolayında bir artışa denk geliyor.
Yaşanan belirsizliğe rağmen, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere fon akışının devam edeceği yönündeki görüşlere katılıyor musunuz?
Küresel çalkantılar bizim için fırsata da dönüşebilir. Türkiye, dünyada BRIC diye anılan ve Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’den oluşan, hızlı büyüme ve gelişme beklenen ülkelerin yanı sıra dünyada en çok büyüyecek ülkeler arasında gösteriliyor.
Türkiye’de yüksek getirili birçok proje yaratmak mümkün. Enerji, oto yolların özelleşmesi, gayrimenkul, turizm, limanlar, lojistik, finans vs. gibi birçok sektör yatırımcılar için yüksek getiri imkanı yaratıyor. Bu nedenle Türkiye’ye fonların akmaya devam etmesi beklenmeli.
Özellikle reel sektörün yüksek dış borçları, önümüzdeki dönem ekonomi için önemli bir risk unsuru mu? Bankaların sendikasyon kredileriyle dış kaynak bulmasında bir sıkıntı beklemeli miyiz? Sermaye piyasalarından dış kaynak temininde bir sorun olabilir mi?
Reel sektörümüzün kullandığı toplam nakdi döviz kredileri, Haziran 2007 itibarıyla 103,7 milyar dolar tutarında. Bu tutarın 75,1 milyar doları dış kredi. Bunun dışında, yaklaşık 15 milyar dolar tutarındaki ithalat borçlarını ve diğer kısa vadeli kredileri eklediğimizde, kısa vadeli krediler 23 milyar dolar tutarındadır. Reel sektörümüz döviz borçlanarak 2007 yılında kredi maliyetlerini önemli ölçüde düşürdü. 2006 yılı sonunda dolar kuru 1,4056’dan, 2007 yılında 1,17’ye indi, Amerikan doları TL karşısında yüzde 17 değer kaybetti. Kısa vadeli özel sektör dış kredi stokunun milli gelirimize oranı yüzde 5. Döviz kredisi kullanan firmalarımız orta boy ve çoğunlukla da büyük boy firmalar. Tüketici kredilerimiz ve küçük işletme kredilerimiz TL kredilerden oluşuyor. Dolayısıyla bu konunun ekonomimiz için çok önemli bir risk unsuru olduğunu düşünmüyorum. Sektörümüzün kredilerinin yüzde 75’i TL kredilerden oluşuyor. TL kredi faizleri düştükçe, TL kredilerin payı yükselecektir. Tabii ki bu daha sağlıklı bir durum. 2008 yılı için sektörümüzde 7,5 milyar dolar ve 2,1 milyar euro olarak vadesi gelen sendikasyon kredileri var. Bu kredileri yenilemekte sorun yaşamayacağımızı zannediyorum, ancak maliyetler bir miktar yükselebilir. Ayrıca Amerikan Merkez Bankası FED ve başlıca merkez bankaları aldıkları ortak kararla, para piyasalarındaki likidite sıkışıklığını önlemek için yeni ihaleler düzenleyeceklerini açıkladılar. Dolayısıyla dış kaynak temininde ciddi bir daralma beklemiyoruz. 2008 yılında bankacılık sektörünün, 2007 yılında olduğu gibi net 4 milyar ila 5 milyar dolar tutarında yurtdışı kaynak temin etmesi olası görülüyor.
Türk bankacılık sektöründeki gelişmenin ana dinamikleri nelerdir? Rekabet hangi alanlarda yoğunlaştı?
Gelişmenin ana dinamikleri, ülkemizdeki bankacılık penetrasyon oranlarının düşük olması, ekonomik istikrarımızın gün geçtikçe daha iyiye gitmesi, ülkemizde önümüzdeki yıllarda beklediğimiz yüksek sayılabilecek büyüme oranlarıdır. Ekonomik istikrar ve büyümenin hızlı olmasının, gelir dağılımına olumlu katkıları oluyor. Bu sayede bankacılık hizmetlerini kullanmak isteyen müşterilerimizin hem sayıları hem de gelirleri artıyor. Ayrıca faiz oranları gerilediğinde, bizim ürünlerimizin de fiyatları (kredi maliyetleri) düşüyor. Bankacılık ürünlerine talep artıyor, neticede sektörümüzün cirosu yükseliyor. Kredi hacimlerindeki büyüme, sektörümüzdeki gelişmeyi gösteriyor. Tabii ki her üründe ve her segmentte rekabet kuvvetli. Fakat ben, önümüzdeki dönemde en fazla rekabeti TL mevduat tarafında yaşayacağımızı düşünüyorum. TL cinsinden krediler büyürken, TL mevduatı aynı hızda büyümeyebilir. Dolayısıyla kamunun iç borçlanma gereğinin düşmesi önemli. Ayrıca DTH’lardan TL mevduata kayma olursa, bu fonlamada çok faydalı olur. DTH’lar 2007 yılında 75 milyar dolardan 94 milyar dolara yükseldi. 2008 yılında DTH’larda TL mevduat lehine azalma olacak mı hep beraber göreceğiz.
Sektörde yabancı sermayenin payının artması ne getirdi, ne götürdü? Sektörde konsolidasyon süreci devam edecek mi?
Yabancı bankaların payı 2003’teki yüzde 3 seviyesinden 2006’da yüzde 26 seviyesine yükseldi. Yabancı bankaların gelmesi, ülkemiz ekonomisine güveni gösteriyor. Yabancı bankaların gelmesiyle sektörün sermaye ihtiyacı giderildi ve sektördeki rekabet daha da şiddetlendi, çünkü hepimiz büyümek istiyoruz. Türk bankacılık sektöründe halen 46 banka faaliyet gösteriyor. Bunlardan en küçük 30 banka, sektör aktiflerinin sadece yüzde 6’sını oluşturuyor. Dolayısıyla, ilerleyen zamanda yabancı bankaların rekabeti, Basel II uygulaması, yüksek teknoloji maliyetleri, azalan faiz oranları ve tüm bu etkenler ile birlikte küçük bankaların faaliyetlerini çeşitlendirme ve hizmetlerini müşteriye optimal ölçekte sunma ihtimalinin azalması, kaçınılmaz olarak sektörde konsolidasyon sürecinin devam etmesi sonucunu doğuracaktır.
Yüksek cari açıkların Türkiye ekonomisinin önündeki en büyük risk unsuru olduğu savına katılıyor musunuz?
Ekim itibarıyla yıllıklandırılmış olarak 35,2 milyar dolar seviyesinde olan cari işlemler açığının yıl sonunda 36,5 milyar dolar seviyelerinde gerçekleşmesi beklenebilir. Bu seviye, beklenen milli gelirin yüzde 7,3’üne tekabül ediyor. Bu seviye genelde yüksek olarak addedilir. Ancak söz konusu açığın önemli bir risk oluşturduğunu söylemek için açığın finansman tarafına bakmak gerek. Finansman kaleminde de önemli bir iyileşme görüyoruz. Son iki yılda gelen doğrudan yabancı yatırımların cari işlemler açığı içerisindeki payı arttı. Ekim 2007 itibarıyla, son 12 aylık söz konusu pay yüzde 57 seviyesindedir. Ayrıca uzun vadeli kredi kullanımları da arttı. Bunlar olumlu gelişmeler. İstikrarlı ortam sürdürüldüğünde Türkiye’ye yılda ortalama en az 10 milyar dolar tutarında doğrudan sermaye girişi gerçekleşebilir ve cari işlemler açığından kaynaklanabilecek kırılganlıkları azaltabilir. Türkiye’nin cari işlemler açığının yüksek kalmasının en önemli sebeplerinden biri petrol fiyatlarındaki artışlar. Ekim itibarıyla 60 milyar dolar tutarında olan dış ticaret açığının yarısı, petrol ve petrole dayalı açıktan kaynaklanıyor. Diğer taraftan üretimde ithal girdilere bağımlılık Türkiye’nin yapısal bir sorunu. Bu sorunun azaltılması gerekiyor.
Enflasyonda yeniden bir artış trendi görülmeye başlandı. Faizlerde iniş beklentisinin buna bağlı olarak zayıfladığı görülüyor…
Enflasyonda Temmuz ayında yıl içerisindeki en düşük seviyenin görülmesinin ardından, enflasyon son üç ayda yükselerek Kasım ayında yüzde 8,4’e ulaştı. Ancak Merkez Bankası, akaryakıt ve tütün gibi bazı kalemlerde yapılan ÖTV artışları nedeniyle enflasyonda kasım ayında yükselme olabileceğini daha önceden öngörmüştü. Merkez Bankası beklenti anketine göre 2007 yıl sonu enflasyon beklentisi ise yüzde 8.6’dır ve bu rakam Merkez Bankası’nın belirsizlik aralığının üst sınırının da üzerindedir. Önümüzdeki dönemde enflasyondaki yükselişin beklentilere yansıması önemli bir risk unsuru. Ayrıca, beklentilerdeki bozulmanın ücret ve fiyatlara yansıtılması da enflasyonla mücadelede önemli bir risk. Merkez Bankası, 2008 yılı başında faiz indirimlerine devam edip ilerleyen dönemde 25 baz puan gibi, daha ufak indirimlerle enflasyondaki genel eğilimi izleyecek. Yıl sonunda Merkez Bankası borçlanma faiz oranlarının yüzde 14 seviyesine gerilemesi beklenebilir.
‘Konut kredilerinde öncülüğümüz sürer’
Akbank olarak 2007 nasıl geçti? 2008 için planlarınız nelerdir?
Akbank gerek krediler, gerek mevduat ve gerekse de kârlılık açısından 2007 yılının ilk dokuz ayında başarılı bir performans sergiledi ve 1,6 milyar YTL net kâr elde etti. 2007 yılının ilk dokuz ayında toplam kredilerimiz yüzde 19 artışla 35,9 milyar YTL’ye ulaşırken, tüketici kredilerimiz yılın ilk dokuz ayında yüzde 29 artış gösterdi. Tüketici kredilerinin önemli bir kalemi olan ihtiyaç kredilerimiz yüzde 64 artarken, pazar payımız yüzde 10,7’den yüzde 11,9’a yükseldi. 2007 yılı başından itibaren etkin CRM kullanımlı kampanyalarımız, özellikle ihtiyaç kredilerinde yüksek oranda artış sağladı. Buna ilaveten geçen yılın sonunda devreye giren Kredi Ekspres şubeleri ile 2007 yılında uygulamaya koyduğumuz SMS Kredi ve Kredi Makinesi gibi yenilikçi uygulamaların katkıları giderek artıyor. 2007 yılının ilk dokuz ayında mevduatlarımız yüzde 15 artışla 41,5 milyar YTL’ye ulaştı. 2008 yılında stratejimiz, bireysel ve KOBİ kredilerine ağırlık vererek müşteri odaklı yaklaşımımızı sürdürmek ve operasyonel verimliliğimizi sürekli iyileştirerek müşterilerimize daha iyi hizmet sunabilmek olacak. İhtiyaç kredileri başta olmak üzere, tüketici kredilerinde güçlü büyümeler gerçekleştirmeyi hedefliyoruz. Ayrıca 2008 yılında faiz oranlarının düşmesi ile ipotekli konut finansmanı (mortgage) kredilerinde güçlü bir büyüme bekliyoruz. Akbank, sadece konut kredisi ve danışmanlığı veren Büyük Kırmızı Ev şubelerinin sayılarını artırarak, konut kredilerindeki öncülüğünü devam ettirmeyi amaçlıyor. Akbank olarak ayrıca, KOBİ’lere yönelik Kral KOBİ’yi hizmete sunduk.
Bankamızın genel hedefi kârlılık içinde sağlıklı büyümek.
Sağlıklı büyüme için para maliyeti düşük olmalı
Mali sektörü daha da büyütmek ve daha çağdaş bir bankacılık sistemi için neler yapılmalıdır? Sektöre ilişkin vergi ve diğer yüklerin azaltılması konusunda ne düşünüyorsunuz?
Mali sektörümüzün gelişmesinde rol oynayan üç önemli husus var. Birincisi, faiz oranlarının düşük olması. Sektörümüzün sağlıklı büyümesi için paranın maliyetinin düşük olması gerekir. Örneğin bugün bankadan 100 bin YTL, 10 yıl vadeli konut kredisi kullanmak isteyen bir kişinin aylık taksit ödemeleri yıllık faizler yüzde 20 olduğunda 1,933 YTL; yıllık faizler yüzde 9 olduğunda ise 1,138 YTL oluyor. Faizler düştükçe, müşterilerimizin konut kredisi taksitlerini geri ödeme kabiliyeti artıyor. İkincisi, aracılık maliyetlerimizin yüksek olması sektörümüzün gelişmesini engelliyor. Örneğin banka sigorta muamele vergisi, kambiyo muamele vergisi gibi. Üstelik bu kredileri yabancı bankalar kullandırdıkları zaman, bu vergilere tabi değiller. Bu tür vergilerin kaldırılması haksız rekabetin önlenmesi açısından da önemli. Üçüncü olarak da, ülkemizin kredi derecesinin yükselmesi mali sektörümüzün sağlıklı büyümesi açısından önemli. Bu sayede borçlanma imkanlarımız artacak ve borçlanma vadelerimiz uzayacak.
Referans Gazetesi