Cari açığın düzeyi ekonomi için bir tehdit oluşturuyor mu?
Kaynak: http://www.milliyet.com.tr/2007/04/10/yazar/resim/gunes.jpg
Türkiye'nin bu seneki cari açığının $ 35 milyar civarında oluşması bekleniyor. Bu sene milli gelirimizin dolar bazında kabaca $ 500 milyar civarında gerçekleşeceğini varsayarsak, cari açığın milli gelire oranı %7'e gelmektedir. Bu oran dünya ortalamalarına göre oldukça yüksek ve çoğu ekonomist açısından kur dengelerini ve dolayısıyla ekonomik performansı tehdit eder boyutlarda bir oran olarak görülmektedir. Özellikle, ABD piyasasında meydana gelen türbülansın etkilerinin küresel boyuta taşınması durumunda, Türkiye ve benzeri gelişmekte olan ülkelerden ciddi boyutlarda bir para çekilmesi yaşanabileceği, ve bu durumun da yüksek cari açık vermekte olan ekonomimizi menfi yönde etkileyeceği düşünülmektedir.
Türkiye'nin gerçekten de ciddi bir riskle karşı karşıya kalıp kalmadığını görmek için cari açığın finansmanını dikkatli bir şekilde incelemek gerekiyor. Bu senenin ilk 9 ayında $ 26 milyara ulaşan cari açığın $ 13.5 milyarı doğrudan yabancı yatırımlar (FDI) tarafından finanse edilmiştir. Son yıllarda bu kalemde oluşan yükselme trendine bakarak, Türkiye'nin global likidite koşullarında anormal bir daralma olmadığı sürece senede en az $ 12-15 milyar kadar bir FDI çekmesi beklenmelidir.
Cari açığın finansmanı açısından diğer önemli kalemler hisse senedi ve devlet tahvillerinden oluşan portföy yatırımlarıdır. Buradan sağlanan net kaynak ilk 9 ayda $ 3.9 milyar olmuştur. Her ne kadar bu kalemler "sıcak para", yani bir ekonomik krizde ülkeyi kısa sürede terk etmesi mümkün görülen para olarak görülse de, fiiliyatta bu pek mümkün olmamaktadır. Borsanın %70'ini tutan yabancıların olası bir kriz ortamında pozisyonlarını yerlilere devrederek çıkması imkansızdır. Tek çıkış portföylerini başka bir yabancıya devretmek olmaktadır. Yani, aslında hisse senedi yatırımcıları bir bütün olarak bakıldığında Türkiye'ye uzun vadeli yatırım yapmış bulunmaktadırlar.
Devlet tahvilinde çıkış imkanları ise daha rahattır. Özellikle yüklü devlet tahvili pozisyonu olan yerli bankalar tahvil fiyatlarını desteklemek için çıkışın belirli bir kısmını absorbe etmeye çalışacaklardır. Nitekim, ağustos-eylül aylarında bu kalemden $ 4.2 milyar gibi yüksek bir çıkış olmasına rağmen 2. piyasa faizleri ortalamada sadece %1 kadar yükselmiş, sonrasında ise hızla düşerek başlangıç seviyesinin de aşağısına gerilemiştir. (Kasım 2000'de bu kalemden $ 4.5 milyar çıkışın yarattığı türbülansı hatırlayınca, bugün $ 4.2 milyar çıkışın çok az bir tepki yaratması, finansal sektörün ne kadar derinleştiğinin de bir göstergesidir.) Sonuçta, sıkı Maliye ve para politikalarının sürdürüleceğini de varsayarsak, yabancıların yüksek getiri sağlayan bonolardan hızlı bir şekilde ve yüksek miktarlarda çıkma ihtimalinin oldukça düşük olduğunu belirtelim. Normal şartlarda Türkiye'nin portföy yatırımları kaleminden senede $ 4-5 milyar net kaynak çekmesi makul gözükmektedir.
Cari açığın finansmanının sağlayan son önemli kalem ise bankaların ve özel sektörün dış borçlanmalarıdır. Bu senenin ilk 9 ayında bu kalemden sağlanan net girişler $ 16 milyar olmuştur. Bankalar nette $ 4.4 milyar kaynak sağlarken, özel sektör $ 19.7 borçlanmıştır. (Aradaki fark bankaların rezerv artışından kaynaklanmaktadır.) Teorik olarak ABD'de yaşanmakta olan bankacılık krizi genele yayılıp bu borçlanmaların yenilenmesini zora sokabilir. Ancak, ticari bankacılık ilşkilerinin yatırım bankacılığından daha farklı seyrettiğini, özel sektörün bir kısım borçlanmasının aynı özel sektörün yurtiçi veya yurtdışında duran varlıkları karşılığında yapılmış olduğunu, ve diğer özel sektör borçlanmalarının da çokuluslu şirketlerin yatırım amacıyla sağladığı ve bir bakıma doğrudan yabancı sermaye gibi görülmesi gereken fonlar olduğunu dikkate aldığımızda, bu kalemden elde edilen kaynakların da bir anda ciddi boyutlarda daralma ihtimalinin çok zayıf olduğu görülmektedir.
Neticede dünya ekonomisinin daralmaya girmesi durumunda dahi Türkiye'nin toplam $ 30 milyara yakın bir finansman imkanı sağlaması mümkün gözükmektedir. Ayrıca, daralma enerji fiyatlarını ve Türkiye ekonomisinin büyüme hızını da düşüreceği için cari açık miktarı da azalacaktır. Sonuç olarak, ne yakın, ne de uzak vadede piyasa şartlarından dolayı bugünkü düzeydeki bir cari açığın finansmanının zora girmesi, ve bu durumun da döviz fiyatları, enflasyon ve büyüme dengelerini kalıcı şekilde bozucu bir sonuç yaratması ihtimali çok zayıftır.
GÜNDEM / Tuğrul Belli
Dunya Gazetesi