Türkiye, şirketlerin ve özellikle reel sektöre kan pompalayan bankaların, bu noktadan sonra satışına-devrine izin verme konusunda görünmez eli devreye sokmalı ve sınırların aşılmasına asla ama asla izin vermemeli.
Merak ettiyseniz başlığı biraz açalım ve yeniden atalım. Abdüllatif Şener gidişata isyan ve feryat ediyor. Evet yanlış okumadınız değerli dostlar, bir önceki hükümetin ekonomi alanında en güçlü ismi isyan ediyor: "Türkiye'de yabancı sermaye payı kritik sınıra geldi, bankacılık sektöründeki yabancılaşma ve kontrol ülke adına kaygı verici, yabancılara satılan şirketlerden dolayı içeriden dışarıya çok ciddi kâr transferleri oluşacak. Halk Bankası da yabancılara satılırsa bankacılık sektöründe reel sektörün kan damarları kontrolümüzden çıkacak."
Şener'in cümlelerinin bir bölümünü sizlere aktardım. Çok uzun süredir siyaset ve kamu alanında yer almış ve aynı zamanda akademik çalışmaları ile de tanıdığımız Şener, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) dört kurucusundan birisi olduğu da dikkate alınırsa, bence kesinlikle kulak verilmesi, uyarıları çok dikkate alınması gereken bir isim.
AB'de yabancı payı düşük
Peki bu uyarılardan yola çıkarak konuyu detaylandırırsak, hangi sonuçlara varabiliriz? Bu noktada özellikle yabancılaşmanın detaylarına inmek, bu köşede uzun süredir paylaştığımız ve Şener'in cümleleri içinde de yer alan "Türkiye, çok kritik bir sınıra geldi" vurgusunu açmak istiyorum. İşte detaylar:
* Bankacılık sektöründe yabancı sermaye payı günümüz itibarıyla yüzde 45'in üstünde. Büyüme ve borsa payları da dikkate alınırsa, pay yüzde 50'lerin üzerine rahatlıkla çıkabilir.
* Satışa çıkarılan bankaların (Ziraat Bankası'nın tamamı, Halkbank ve Vakıfbank'ın yüzde 51'i) yabancıların eline geçmesi halinde, sektördeki yabancı sermaye oranı yüzde 70'in üzerine çıkacak.
* Gelişmiş Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde oranlar oldukça düşük. Örneklemek gerekirse, Avrupa Birliği ülkelerinden Almanya'da yabancı sermaye payı yüzde 5, İtalya'da yüzde 8, İspanya'da yüzde 10, Hollanda'da yüzde 11, Danimarka'da yüzde 17, Avusturya ve Fransa'da yüzde 19, Yunanistan'da yüzde 20'nin dahi altında.
Sömürülen ülkelerde yüksek
* Yabancı payının yüksek olduğu ülkeler Avrupa Birliği'nin ve Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) kontrol ettiği daha doğrusu sömürdüğü ülkeler. Bunları da örnekleyelim. Estonya'da yüzde 100, Çek Cumhuriyeti'nde yüzde 95, Slovakya'da yüzde 93, Meksika'da yüzde 82, Macaristan ve Polonya'da yüzde 65, Arjantin'de yüzde 48, Peru'da yüzde 47, Şili'de yüzde 42.
* Türk bankalarına 20-25 milyar dolar yatıran yabancı sermaye, Türk halkının trilyon dolarlık aktifinin kontrolünü ele geçirdi. Bankaların son dönem kârlarına bir bakın. Bu kâr bizim "kuzu gibi yatan aktiflerimizden" ve dünya üzerinde korkunç bir faizle borçlanmamızdan ortaya çıkıyor.
* Yabancı bankaların, ülkeyi siyasi-ekonomik krizler öncesinde ve sırasında ani terk etme riski, finansal aracılık hizmetlerinde şok düşüşlere yol açarken, artan rekabet, yerlileri aşırı riskli alanlara itecek.
* Artan yabancı rekabet ile yerliler sektör dışına itilirken, Türk bankacılık sistemi tam bir Oligopol'a dönüşecek.
* Yabancılar en iyilere odaklanarak, küçük ve orta ölçeklileri göz ardı edecekler.
Ulusal çıkarlar gözetilmeli
Sonuç 1: Ben 2003 yılından beri her ortamda söylüyorum. Hadi beni boş verin, ben garip bir gazeteciyim. Bu özelleştirmeleri yapan, ne var-ne yok satan AKP'yi kuran dört isimden biri söylemiyor, adeta feryat ediyor; Türkiye "elden gidiyor" diye.
Sonuç 2: Yabancı sermaye adı altında maddi birikim ve bilginin Türkiye'ye gelmesine, ne ben ne de bu tip uyarıları yapan, ulusal ağırlıklı modeli savunan diğer dostlarım, kesinlikle karşı değiliz. Değiliz ama her konuda olduğu gibi bu dinamik için de optimal bir nokta var ve Türkiye optimal noktayı geçmek üzere.
Sonuç 3: Bu gerçekten yola çıkarak, hem sizlere hem yetkililere hem de siyasi otoriteye yeniden hatırlatmak istiyorum. Avrupa Birliği genelinde de hukuken engel olmamasına rağmen, banka satışlarında "görünmez" bir politika izleniyor ve ulusal çıkarlar doğrultusunda gerekli oranlar mutlaka korunuyor.
İçi boşaltılmış Türkiye
Son söz: Türkiye, çok kritik bir sınırda, şirketlerin ve özellikle reel sektöre kan pompalayan bankaların, bu noktadan sonra satışına-devrine izin verme konusunda görünmez eli devreye sokmalı ve sınırların aşılmasına asla ama asla izin vermemeliyiz. Ortaya çıkan model çok açık ve net, toprakların sahibi olduğunu iddia eden bir halk, sadece hizmet sektöründe çalışan aynı halk, şirketleri tamamen yabancılar tarafından kontrol edilen ve kârı yıl sonunda onların cebine transfer edilen bir yapı. Adı "Türkiye" ama içi 2003 sonrası var olan siyasi otorite tarafından boşaltılmış bir Türkiye.
Kaynak: Referans