Türkiye Sermaye Piyasası Birliğinin yayınladığı son verilere göre: Yatırım fonları
reel olarak büyümüyor; piyasa de- ğeri/GSMH oram olarak dünyada 50’nci sıradayız; halka açık şirket sayısı artmıyor; borsa işlem hacmi düşüyor; aracı kurumların karlılık ve sayılarında erime hızla devam ediyor; yurtiçi yerleşiklerin ya ün m tercihle- rinde mevduat lehine ve hisse senedi aleyhine gelişme devam ediyor; Son 10 yılda BIST 100 endeksinin reel getirişi negatif düzeyde…
Son 10 vılda enflasvon ve faizlerin düşmesine rağmen elimizdeki tablo ne yazık ki bu. Halbuki bu gelişimin sermaye piyasalarının önünü açması beklenirdi. Nitekim enflasyonun düştüğü ülkelerde süreç boyunca önce uzun vadeli tahvillere talep olmuş, ardından uzun bir süre gayrimenkuller değerlenmiş. Gayrimenkulde belli bir dovum noktasından sonra yatırımcıların menkul kıymetlere ilgisi artmış. Böylece hisse senetleri değerlenmiş ve sermaye piyasalarının çeşitliliği, derinliği artmış. Türkiye’de enflasyonun düşmesinin ardından bu süreç tahvil ve gayrimenkul tarafında yaşandı. Hatta Türkiye’nin özel durumundan dolayı gayrimenkul değer arlısı biraz da aşırı yaşandı. Bu konuda doyum noktasında olup olmadığımız konusunda birşev söylemek için henüz erken ama talebin hız kestiğini söylemek artık mümkün.
Sermaye piyasaları için olumlu bir beklentiye girebileceğimiz bu dönemde, ne yazık ki ülke ekonomisi hem jeopolitik hem de siyasal olarak olağandışı bir ortama girdi. Bu yüz-
den sermaye piyasalarında diğer ekonomilerde yaşanan benzer gelişmeyiya sayamıyoruz. Hem de bunu artık bankacılık sektörünün mevduatla kaynak yaratma kapasitesinin sonuna geldiği ve finansman sağlamanın ser- maye piyasalarına yayılması gerektiği bir dönemde yapamıyoruz. Hisse senedi piyasası, şirketlerin halka arzı için uygun fiyat ve talep koşullan yaratabilmekten uzak. Tahvil piyasası da bir avuç şirket haricinde özel sektöre uygun vade, talep ve faiz koşullarını yeterince yaratamıyor. “Neden böyle oldu?” sorusunun birçok cevabı olabilir ama ana nedeni yapısal sorunlarımızda aramak gerekir. Güçlü Türkiye için güçlü ekonomiye; güçlü ekonomi için güçlü fınansal sisteme ve güçlü fınansal sis- tem için de güçlü, bağımsız ve şeffaf kurumlara, hukukun üstünlüğüne, adil bir hukuk sistemine, hak ve özgürlüklerin korunmasına ihtiyaç var. Kur konusunda da aynı şeyi söylemiştim, sermaye piyasalarımızın gelişimi için de aynı şeyi söylüyorum: Şimdi çapayı yeniden atmak ve yeni bir hikaye yazmak zamanı.
Kaynak Forbes – Bülent Topbaş