Türkiye’de küçük konfeksiyon atölyelerinin, ihraç edilen konfeksiyon ürünlerinin yaklaşık %78’ini ürettiği, küçük konfeksiyon atölyelerinin sayısının 7 bine ulaştığı, tekstil ve hazır giyim fason üretiminde çalışan işçi sayısının ise 230 bin olduğu tahmin edilmektedir. Ayrıca tekstil ve hazır giyim sektöründe, toplam üretimin yarı yarıya bölümünü sipariş ve fason üretimin oluşturduğu tahmin edilmektedir. Diğer yarısı ise sürekli üretimdir.
Özellikle hazır giyim sektöründe, fason üretim düzeyinde Türkiye’de de “esnek uzmanlaşma” bulunduğu ve üreticilerin özellikle kriz dönemlerinde, bunun oldukça yararını gördükleri söylenebilir. Bu da, Türkiye’de mal farklılaşması ve uzmanlığın bulunduğunu göstermektedir .Küçük üreticiler varlıklarını bu biçimde de sürdürmektedirler.
Ayrıca, Körfez Krizi kendi imalatını yapan birçok büyük firmayı, fason üretim yoluna yöneltmiştir. Bir başka deyişle, dağınık ve kendiliğinden gelişen Türkiye’deki fason üretim sistemi, 1989 Körfez Krizi’nden sonra belli bir düzene oturmaya başlamıştır. Yani bu tarih tekstil ve hazır giyim açısından bir dönüm noktası olmuştur.
Türkiye 1980’li yılların başlarından itibaren ihracata dayalı bir sanayileşme stratejisi izlemeye başlamıştır. Körfez Krizi, özellikle ihracat ağırlıklı çalışan sektörleri ve firmaları olumsuz biçimde etkilemiş, bir kısım işletme kapanmak zorunda kalmıştır. Normal koşullarda, işletmeler dış pazarda iç pazara göre daha büyük talep dalgalanmalarıyla karşı karşıya bulunmaktadırlar. Burada fason üretimin önemi ortaya çıkmaktadır. Esnek uzmanlığa dayanan bir üretim biçimi olan fason üretim, büyük hacimlerde standart ürünlerden çok, küçük hacimlerde çeşitli mallar üreten bir model olduğu için gerekli görülmektedir.
Gümrük Birliğine girdiğimiz bu dönemde, uluslararası alanda rekabet edebilmek için işgücü maliyetinin olabildiğince düşürülmesi gerekir. Bu durumda firmalar, yeni üretim biçimlerine ağırlıklı olarak yönelip, ücretleri daha da aşağı çekmeye ve böylece en azından daha ucuz maliyetle daha fazla rekabet gücü yakalamaya çalışmaktadırlar. Bu da işletmeleri doğal olarak, içinde böyle bir potansiyeli barındıran fason üretim modeline yöneltmektedir. (Bundan başka büyük işletmelerin talepteki dalgalanmalara karşı durabilmeleri için, eğer tüm dünya pazarı için büyük hacimli üretim yapıyorlarsa önlerinde iki yol bulunmaktadır. İlk olarak firmalar gelişmiş teknoloji kullanarak üretime gitme yolunu seçebilirler. Ya da esnek uzmanlaşmaya gidebilirler. Bu, küçük üretim yerlerinde mal çeşitlemesini sağlayarak fason üretime yönelmeleri şeklinde gerçekleşebilir. İşletmeler böylece verimliliklerini arttırıp,maliyetleri düşürdükleri gibi, riski de azaltmaktadırlar. Her iki yöntem de işletmelere bu avantajları sağlamaktadır. )
Fason sistemi tekstil ve konfeksiyonda farklı işliyor. Markalar önce kendi dizaynır ve stilistlerine ürünün numunesini hazırlatıyorlar. Ardından bunları istenen kalitede ve maliyette üretebilecek tesis arayışı başlıyor.
Seçilen tesise bazen yalnızca dizayn verilip, ürün isteniyor. Bazı şirketler ise farklı bir yöntem izliyor. Onlar ürünün, kendi malzeme ve aksesuarlarıyla hazırlanmasını istiyor. Ancak kaliteyi yükseltmek için, marka ve üretici şirketin ortak bir organizasyon halinde üretim yaptıkları da oluyor.
İşte bu sistem Türkiye’de çok yaygın bir şekilde kullanılıyor. Yabancı markadan siparişini alan şirketi yaratıcılık kısmı hariç, bütün üretim süreçlerini kendi tesislerinde yapıyor. Ancak kapasitesinin yetersiz kaldığı bölümlerde, üretim süreçlerinin belirli bir kısmını üçüncü şirketlere de aktarabiliyor
Daha önceden de belirttiğimiz gibi Türkiye’de tekstil ve konfeksiyonun ve Türk konfeksiyon sanayinin neredeyse tamamı fason üretim yapan işletmelerden oluşmaktadır. Ancak son yıllarda bazı büyük işletmeler yeni yeni kendi koleksiyonlarını hazırlayıp pazarlayarak dışa bağımlı üretim kıskacından kurtulmaya başlamışlardır ki sektörün geleceği de buradadır. Yurtiçi pazara hitab eden firmalara ise bu durum daha farklıdır. Bu firmalar gerek kendi tasarımlarıyla (büyük işletmeler) gerekse kopya ve çalıntı tasarımlarla (küçük ve orta ölçekli işletmeler) üretim yapıp pazar bulma yarışındadırlar.
Yurtdışı bağlantılı çalışan ihracatçı firmalara gerek sadece dikim gerekse kesim + dikim + ambalaj işlemlerini kapsayacak şekilde fason konfeksiyon üretimi yapanlar genelde küçük ve orta ölçekli konfeksiyon işletmeleridir. Bu işletmeler kendi üretimlerini yapmayıp büyük işletmelerin siparişlerini kendi tesislerinde işleyerek (kesim-dikim-ambalaj) konfeksiyon ürünü haline getiren işletmeleredir.
TABLO-1: Türkiye’de fason üretimin sektör profili (1996 itibariyle, milyon dolar)
Sektörler |
Bir anlaşma gereğince yapılan imalat için ödenen |
Başka şirketin malzemesiyle yapılan imalatın bedeli |
Gıda-içki-tütün sanayi |
52,4 |
78,9 |
Tekstil-konfeksiyon-deri |
923,8 |
1028,1 |
Orman ürünleri-mobilya |
10,4 |
5,2 |
Kağıt-kağıt ürünleri-basım |
44,5 |
49,4 |
Kimya-petrol-plastik sanayi |
101,6 |
137,5 |
Taş ve toprağa dayalı sanayi |
36,2 |
5,8 |
Metal ana sanayi |
68,7 |
111,8 |
Metal eşya-makine |
191,7 |
116,2 |
Diğer imalat sanayi |
4,5 |
6,3 |
TÜRKİYE TOPLAMI |
1434,2 |
1539,7 |
TABLO-2: Fason gelirleri düzenli bir artış eğiliminde (25’ten fazla işçi çalıştıran tesisler,%)
Sektör |
Toplam gelirler içinde fason gelirleri 1992 1999 |
Toplam giderler içinde fason giderleri 1992 1999 |
Devlet |
0,4 0,7 |
0,7 1,1 |
Özel |
1,7 2,1 |
2,7 3,3 |
İzmir bölgesi esas alınarak fasonun büyüklüğü ve işletmelere etkisi üzerine bir araştırma yapılmıştır:
AB Yolunda Tekstil ve Hazır-Giyim Sektörü / İzmir Ticaret Odası / İzmir 1996 / Yayın No:27
Kaynak: DPT; Bu tablo, DPT’nin istatistiklerinden,ortalama dolar kuru ile hesaplandı. 1997 ve 1998 yıllarında bu sektörde fazla değişiklik yaşanmadığından, tablo bugünkü rakamlara yakın değerleri ifade ediyor. Yukarıdaki tablo fason üretimin tamamını oluşturmuyor. Bunların dışında kalan değerlendirmeler de var.
Ege Üniversitesi Tekstil Mühendisliği Bölümü Kütüphanesi; 1997 yılında yapılmış bir tezden alıntı; bu tezde İzmir Bölgesinde fasonun genel durumu üzerine araştırma yapılmıştır