Mallar, olduğu gibi veya ufak bir işleme tabi tutularak satma amacı ile edinilen her türlü maddelerdir.
Hammade ve malzemeler, üretimde kullanılmak üzere alınan, üretim işlemi ile tükenen ve şekil dağiştiren her türlü madde ve malzemelerdir. Hammadde ve malzemeler doğrudan doğruya mamulün bünyesine girerler, bunların hangi mamul için ne kadar harcadıklarının tesbiti teknik ve ekonomik olarak mümkündür.
Yarı mamuller üretim sürecine girmiş, henüz son şeklini almamış, üretim safhası içinde bulunan yarı işlenmiş maddelerdir. Yarı mamullere ara mamuller de denmektedir.
Mamuller, üretim sürecini tamamlayarak son şeklini almış satışa veya kullanıma hazır maddelerdir.
Yardımcı malzemeler, mamulün bünyesine doğrudan doğruya girmekle beraber ekonomik ve teknik açıdan hangi mamulde ne kadar kullanıldığının tesbiti mümkün olmayan maddelerdir.
İşletme malzemeleri, işletmenin faaliyetlerini gerçekleştirmesinde kullandığı, üretimde dolaylı olarak kullandığı, mamulün bünyesine doğrudan doğruya girmeyen, yardımcı masraf yerlerinde harcanan maddelerdir. İşletme malzemelerine tüketim maddeleri de denmektedir.
İşletme stokları içinde yer alan ambalaj maddeleri satılan mal ve mamullerin içine konularak satıldığı maddelerdir. Üretici işletmelerde, mamul ambalaj maddesinin içine girerek nihai halini, satışa hazır durumunu aldığından ambalaj maddeleri hammadde ve malzeme olarak kabul edilirler. Bununla beraber, ambalaj maddeleri, eğer mamul satıldıktan sonra müşteriden geri alınıyorsa demirbaş olarak kabul edilmeleri gerekir. Müşteriye bu şekilde emanet olarak verilen ambalaj maddelerine gaz bidonlarını, meyva suyu şişelerini, likit gaz tüplerini örnek olarak gösterebiliriz.
Üretici işletmelerde üretim sürecinde ortaya çıkan, piyasa değeri olan her nevi üretim artıkları, döküntü, deşe iskarta ve benzeri maddelere Hurda ve Artıklar denmektedir. Değerleme günü mevcut bu gibi kıymetlerin de değerlenmesi gerekmektedir.
Envanter İşlemleri
Stoklarla ilgili envanter listeleri yukarıda belirtilen stok çeşitlerine göre ayrı ayrı düzenlenir. Her envanter listesinde maddenin cinsi, miktarı; birim alış veya maliyet değeri, toplam değeri, değerleme ölçüsü, madde ile ilgili açıklama yer alır. Envanteri yapılan maddelerin kod numaraları varsa bu kod numaraları envanter listelerinde belirtilir. Envantere dahil stokların işletmenin mülkiyetinde ve tasarrufu altında olması gerekir. Mülkiyeti işletmeye ait olmayan işletmeye konsinye olarak bırakılmış malların, mülkiyeti henüz işletmeye geçmemiş yoldaki malların envanter listelerine dahil edilmemesi lazımdır. Buna karşılık, başka işletmelere konsiye olarak gönderilen malların, teslim şartı ile müşteriye gönderilen henüz yoldaki malların mülkiyeti işletmenin üzerinde olduğundan envanter listelerine dahil edilmeleri şarttır. Bu gibi stoklar "Konsinye Mallar", "Yoldaki Mallar" hesaplarında işletmedeki stoklardan ayrı olarak gösterilmelidirler.
Envanteri yapılan stokların içinde kullanılmaz hale gelmiş, değerini ve vasfını kaybetmiş maddeler varsa bunların envanter listelerinde ayrıca belirtilmeleri gerekir.
Stokların değerlemesi işletmenin sattığı ve kullandığı maddelerin bir değerlemesi olduğundan doğrudan doğruya maliyetleri ve mal satış karını etkileyen bit olaydır. Bu sebeple işletmeler stokların değerlemesi üzerinde daha hassasiyetle dururlar.
Stoklar genel olarak, ilerde bahsedeceğimiz gibi, maliyet bedeli ile değerlendirilirler. Bunun yanında stokları diğer değerleme ölçüleri ile de değerlemek mümkündür.
Ticaret hukukuna göre stokların değerlemesi
TTK'nun 75. maddesinin genel hükmü stokların en çok bilanço gününde işletme için haiz olduğu değer üzerinden, borsada kota edilen malların ise değerleme gününün borsa rayicine göre değerleneceğini belirtmiştir. TTK'nun 461. maddesi sermaye şirketlerinde stokların değerlemesini ayrı olarak ele aldığından 75. madde hükmü şahıs işletmeleri için geçerli olmaktadır.
Şahıs işletmeleri olarak kabul edilen ferdi teşebbüsler ile kollektif ve Komandit şirketler stoklarını yukarıda belirtilen 75. madde hükmü çerçevesinde değerleyeceklerdir. Bu gibi işletmelerde üretilen mamul ve yarı mamuller için ayrı bir hüküm olmadığından bu gibi kıymetler de aynı esaslar çerçevesinde değerlemeye tabî tutulur.
Sermaye şirketlerinin stoklarını nasıl değerleyeceğini açıklayan 461. madde hükmüne göre, hammadeler, işlenmiş ve yarı işlenmiş eşya emtia ve satılık diğer mallar en fazla maliyet değerleri üzerinden bilançoya geçirilebilirler. Değerleme günü, bu malların maliyet değeri cari fiyattan (piyasa değerinden) fazla ise bunlar bilançoya en fazla cari değer üzerinden geçirilebilirler.
O halde, sermaye şirketleri, değerleme ölçüsü olarak stokların maliyet değeri cari fiyattan düşük olduğu durumda maliyet değerini; maliyet değeri cari fiyattan fazla olduğu durumda ise cari piyasa değerini uygularlar.
TTK hükümlerine göre, şahıs işletmelerinde, borsada kayıtlı olmayan malların, işletme için haiz olunan değeri yansıtması şartı ile yukarıda belirtilen bütün değerleme ölçüleri ile değerlenmesi mümkündür. Borsada kayıtlı olan malların ise borsa rayicine göre değerlenmesi gerektiği açıktır. Sermaye şirketlerinde ise stokların değerlenmesinde maliyet bedeli uygulanmaktadır. Ancak, stokların piyasa fiyatının maliyet bedellerinin altına düşmesi durumunda piyasa fiyatıyla değerleme uygulanacaktır. Diğer bir ifade ise, sermaye şirketleri stoklarını maliyet bedeli ve cari piyasa fiyatı ile değerleyecekler ve bunların hangisi düşük ise o değeri bilançolarında göstereceklerdir. Stokların maliyet bedeli ve cari piyasa fiyatı ile değerlenmesinde yukarıda belirtilen değerleme yöntemlerinden uygun olanlar uygulanabilir.
Ayrıca, TTK'nun gizli ihtiyat ayrılabilmesini mümkün kılan 458. maddesine göre, stokların değerleme günü kıymetinden daha düşük bir değerle bilançoda gösterilmesi mümkündür.
Vergi mevzuatına göre stokların değerlemesi
VUK’umuzda satın alınan, üretilen ve stokda bulunan malların değerlemesinde farklılıklar söz konusudur. Satınalınan veya imal edilen mallar maliyet bedeli ile değerlenir. Maliyet bedeli son giren ilk çıkar yöntemi uygulanarak da tesbit edilebilir. Ancak bu yöntemi seçenler en az beş yıl süre ile bu yöntemden vazgeçemezler.
1) Satın alınan malların değerlemesi
VUK'nun 274. maddesi satın alınan malların değerlemesi konusunu düzenlemiştir. Bu madde hükmüne göre, mallar maliyet bedeli ile değerlenir. Malın maliyet bedeline nazaran değerleme günündeki satış bedelleri % 10 ve daha fazla düşüklük gösterdiği hallerde mükellefler maliyet bedeli yerine VUK'nun 267. maddesinin 2. sırasındaki usul hariç olmak üzere emsal bedeli ölçüsünü uygulayabilirler.
VUK, üretim sürecinden gaçmeyen, sadece alım-satım işlemine konu olan malların değerlemesinde maliyet bedelini esas kabul etmiştir. Ancak, bu malın piyasa fiyatının maliyet bedelinin % 10 ve daha fazla altına düşmesi durumunda bu malların emsal bedeli ölçüsüne göre değerlenebileceği belirtilmiştir.
VUK'nun 262. maddesinde açıklandığı üzere maliyet bedeli, iktisadi bir kıymetin iktisap edilmesi veya değerinin artırılması için yapılan ödemelerle bunlarla ilgili giderlerin toplamı olarak tanımlanmıştır. Bu durumda, maliyet bedeli, satın alma bedeli iIe malın iktisabi veya değerinin arttırılması için yapılan ilgili bütün masrafları kapsar
Malın iktisap edilmesi veya değerinin arttırılması ile ilgili giderler kanunda açık olarak belirtilmiştir. Ancak, bu gibi giderler, satın alma giderleri ve depolama giderleri olarak iki gruba ayrılabilir.
Satın alma giderleri; sipariş giderlerini, malın taşınması ile ilgili giderleri, üretime ve satışa hazırlık giderİerini, makinelerin hazırlık giderlerini, depolanıncaya kadar ödenen sigorta giderlerini kapsar.
Depolama giderleri ise; stokların depolanması ile ilgili giderleri, depoda bekleme süresinde meydana gelen fiziki ve iktisadi yıpranma giderlerini, depo içi taşıma ve yerleştirme giderlerini, depolama ile ilgili sigorta giderlerini içerir.
Satınalma giderlerinin maliyete dahil edilmesi gerektiği vergi mevzuatı açısından açık olmakla beraber depolama giderlerinin maliyete dahil edilip edilmeyeceği tartışma konusudur.
Depolama ve Satınalma Giderleri
Yurt içinde satın alınan mallarda maliyet bedeline satın alma bedeli, malın iş yerine getirilmesi ile ilgili taşıma ve sigorta giderleri, alış komisyonları, mal alışı ile ilgili finansman giderleri girmektedir. Depolama ve satın alma servisi giderlerinin satın alınan bütün mallarla ilgili olması, satılan ve stokta kalan mallara ve bunların herbirine kalem kalem dağıtılmasının hatalı sonuçlar verebilmesi sebebiyle maliyete dahil edilmemesi vergi idaresince kabul edilmektedir.
Manipülasyon Giderleri
Manipülasyona tabi tutulan malların maliyet bedeli, bunların satınalma bedeli ile manipülasyon işçiliği ve makina kirası, amortisman gibi diğer manipülasyon giderlerinden oluşur. Toplam manipülasyon masraflarının manipülasyon işleminin (satışa ve üretime hazırlık için yapılan ayıklama tanzim ve ayırma işlemleri) yapıldığı mallara dağıtılması gerekir. Manipülasyon işlemleri neticesinde meydana gelecek iskarta, fire ve kayıpların doğrudan doğruya değerlendirilerek zarar kaydı mümkün değildir. Manipülasyona tabi malların birim maliyetleri, manipülasyon giderlerini de kapsayan toplam maliyet bedellerinin manipülasyon işleminden sonra kalan sağlam birimlere en uygun dağıtım ölçüsü kullanılarak dağıtılması ile bulunur. Böylece iskarta, fire ve kayıpların birim maliyetlere dahil edilmesi, manipülasyona tabi mal stoklarının bu birim maliyetlerle değerlenmesi sağlanır.
İskonto ve Risturnlar
Vergi hukukunda mâliyetler, malın alındığı tarihte değil, değerleme tarihinde tesbit edildiğinden yıl sonuna kadar tahakkuk eden alışla ilgili. iskonto ve risturnların da maliyet hAsabında gözönünde bulundurulması gerekir. Yıl sonlarında satış üzerinden alınan primlerin ise maliyetlerle ilgilendirilmeyerek doğrudan doğruya sonuç hesaplarına gelir kaydedilmesi lazımdır.
Vade Farkları
Vadeli alışlar dolayısıyle ortaya çıkan vade farklarınm finansman gideri olarak kabul edilip doğrudan doğruya sonuç hesaplarına kaydedildiği görülmektedir. Oysa ki, VUK, maliyet bedelini bir iktisadi kıymetin alış bedeli ile, bunlarla ilgili bilumum giderlerin toplamı olarak ele almıştır. Vade farkı satın alma bedelinin bir unsuru olduğundan doğrudan doğruya gidere yazılmayıp maliyete ilave edilmesi gerekir.
Finansman Giderleri
Sadece mal alımı için alınmış ve kullanılmış finansman giderleri (faiz, komisyon ve vergiler) nin de maliyete eklenmesi gerekir. Genel anlamda, işletme kredisi olarak alınan ve işletme ihtiyaçlarında kullanılan kredilerin finansman giderleri finansman giderleri olarak sonuç hesaplarına aktarılır.
Gerek vade farklarının, gerekse malın iktisabı ile ilgili finansman giderlerinin maliyete aktarılması malın iktisap edildiği dönem için söz konusudur.
VUK 163 nolu Genel Tebliği ile işletmenin finansman temini maksadıyla bankalardan veya benzeri kredi müesseselerinden aldıkları krediler için ödedikleri faiz ve komisyon giderlerinden dönem sonu stoklarına pay vermeleri zorunlu bulunmamaktadır. Böylece, mükellefler söz konusu ödemelerini doğrudan gider olarak yazabilecekleri gibi, diledikleri takdirde stokta bulunan mallara isabet eden kısmı maliyete dahil edebileceklerdir.
Yurt dışından ithal edilen mallarda maliyet bedeline, yurt içinde satın alınan malların maliyetine giren harcamalardan başka, malın yurda ithali için yapılan gümrük vergisi, damga vergisi, diğer vergi, resim ve harç ödemeleri, gümrük komisyonu ve malın çekilmesi ile ilgili diğer giderler, malın ithali için alınan kredilerin faiz, vergi ve komisyonu, ithalât teminatı ile ilgili olarak ödenen faiz ve komisyonlar, akreditif faiz ve komisyonları dahil edilir. Yurt dışından ithal edilen mallarda satın alma bedeli, malin F0B bedeli ile malın yurt içine getirilmesine kadar yapılan nakliye ve sigorta giderleri toplamıdır. Veya bunların yerine CIF bedeli satın alma bedeli olarak kabul edilir.
Kur Farkları
İthal edilen mallarla ilgili olarak kredili ithalatta işletme tarafından bankaya yatırılan mal bedeli henüz yabancı ülkeye transfer edilmeden kur ayarlamaları veya devalüasyonlar nedeniyle ortaya kur farkları çıkmaktadır. Kur farkları yüzünden ithalatçı işletmenin ithal ettiği malın karşılığında ödediği veya ödeyeceği tutar artmaktadır. Kur farklarının malın bedeline dahil edilip edilmeyeceği uygulamada tartışılmaktadır.
İthal edilen malın maliyeti, onun için ödeme veya borçlanılan bütün bedelleri kapsadığından kur farkları da ithal edilen malın bir maliyet unsuru olmaktadır. Mevcut kambiyo uygulamasında altı aydan sonra ortaya çıkacak kur farkları ithalatçı firmalardan istenmediğinden ithal edilen malla ilgili kur farkı malın ithalinden itibaren 6 ay içinde ortaya çıkmaktadır.
Kur farkının, malın ithal edildiği yılda ortaya çıkması durumunda malın maliyetine dahil edileceği açıktır. Kur farkının daha sonraki muhasebe döneminde ortaya çıkması ve ödenmesi halinde GVK'nun 40. maddesi hükmü çerçevesinde işle ilgili giderler olarak doğrudan doğruya zarar kaydı gerekir.
VUK nun 262 ve 274. maddelerine göre stoklar maliyet bedeli iIe değerlenirken, stokların maliyet bedeline iktisadi kıymetin edinilmesi veya değerinin arttırılması için yapılan ödemeler ve bunlarla ilgili tamamlayıcı mahiyette bütün giderler girecektir. Bu sebeple VUK 238 nolu genel tebliğinde de açıklandığı gibi malın satın alınıp işletme stoklarına girdiği tarihe kadar oluşan kur farklarının maliyete intikali zorunludur. Stokta kalan malla ilgili olarak daha sonra ortaya çıkacak kur farklarının ise ilgili bulundukları yıllarda gidere yazılması veya maliyete intikal ettirilmesi mümkündür.
Kur farklarının, malın ithalini takip eden dönemde ortaya çıkması durumunda gider kaydedilebilmesi Maliye Bakanlığı gelirler genel müdürlüğünce ödeme şartına bağlanmıştır. Diğer bir ifade ile, tahakkuk etmesi zarara yazılabilmesi için yeterli değildir.
2) Üretilen malların değerlemesi
İşletmelerin ürettikleri yarımamul ve mamullerin ne şekilde değerleneceği VUK'nun 275. maddesinde açıklanmıştır. Bu madde hükmüne göre imal edilen malların maliyet bedeli, mamulün vücuda getirilmesinde sarfolunan hammade ve malzemelerin bedelini, mamule isabet eden direkt işçilik payını, genel imalat maliyetlerinden mamule düşen payı, genel idare masraflarından mamule düşen payı ve ambalajlı olarak piyasaya arzı gerekli olan mamullerde ambalaj malzemesi bedelini kapsar. Genel idare masraflarının maliyete katılması ihtiyaridir.
VUK'nun 275. maddesi mükellefleri, imal ettikleri malların maliyet bedellerini yukarıda belirtilen unsurları kapsamak şartıyla diledikleri usulde tayin etmekte serbest bırakmıştır. Diğer bir ifade ile, imal edilen malların değerlemesinde maliyet bedeli ölçüsü esas kabul edilmiş ve maliyet bedelinin hesaplanmasında uygulanacak yöntemin seçiminde mükellef serbest bırakılmıştır.
VUK'un 274. maddesi, emsal bedeli ölçüsünün maddede anılan şartlar gereğince 275. maddede yazılı imal edilen mamuller için de uygulanabileceğini açıklamıştır.
Bu durumda, yukarıda belirtilen maliyet unsurlarını kapsamak suretiyle tesbit edilen maliyet bedellerine nazaran piyasa fiyatları % 10 ve daha fazla bir düşüklük gösteren imal edilen mallar emsal bedeli ile değerlenebilir.
Maliyet bedelinin tesbitinde VUK'unda açık bir hüküm olmadığından, gerek hammadde ve malzemelerin üretime verilişinde uygulanacak olan maliyet sisteminin, gerekse maliyet unsurlarının mamullere dağıtımında kullanılan dağıtım ölçülerinin seçiminde mükellef serbest bırakılmıştır.
3) Stok değerleme yöntemlerinin VUK'na göre uygulanabilirliği
Her ne kadar, VUK'nda maliyet bedelinin tesbitinin hangi metoda göre yapılacağı açık olarak belirtilmemiş ise de, kanun koyucunun stok değerlemesinde esas olarak fiili maliyet prensibini benimsediği stokların değerlemesi ile ilgili hükümlerin yorumundan anlaşılmaktadır.
Mal stoklarının değerlenmesinde maliyet bedeli, fiilen stokta bulunan malların kendi maliyetleri esas alınarak saptanmalıdır. Diğer bir ifade ile, stokta bulunan malların hangi partilerden kaldığı biliniyorsa ait olduğu partinin birim fiyatıyla değerlenmelidir. Böylece belirli maliyet yöntemi ile değerleme esas kabul edilmiş olmaktadır.
Ancak, stokta bulunan malların fiilen hangi partiden kaldığı veya hangi fiyatla alındığı tesbit edilemiyor ise ortalama maliyet yöntemi uygulanabilir.
Gerçekte, mükellef için, belirli maliyet yöntemi ile ortalama maliyet yöntemini uygulama bakımından bir seçim hakkı yoktur.
Gerek vergi idaresinin, gerekse Danıştayın, stokta bulunan malın cinsi ve maliyeti belli ise değerlemede ortalama maliyet yerine gerçek (belirli) maliyetin esas alınması gerektiğine dair görüş ve kararları mevcuttur. Fiili maliyetin bilinmesi durumunda ortalama maliyetin uygulanamayacağı, ancak, stokların hangi partiden kaldığının tesbiti mümkün olmadığında ortalama maliyet fiyatının değerlemede esas alınacağı kesindir.
Buzdolabı, otomobil, makina, motor gibi cinsinin ve maliyetinin tesbiti mümkün malları satan ve üretimini yapan işletmeler stok değerlemesinde belirli maliyet yöntemi uygulamak zorundadırlar.
Yağ, yakıt, şeker, un gibi birbirine benzer mallarda belirli maliyetlerle değerleme yapılamıyor ise ortalam maliyet yöntemi uygulanır. Ortalama maliyet yöntemi uygulanırken, ünite sayısı ve fiyatların eşit olmadığı durumda basit ortalama maliyet yöntemi gerçek dışı ve hayali sonuçlar verebileceğinden vergi uygulamasında kabul ettirilemez. Bu sebeple, ortalama maliyetin ağırlıklı veya hareketli ağırlıklı ortalama maliyet yöntemlerinin uygulanması gerekir.
FIFO değerleme yönteminin uygulanabilmesi için ilk giren malın fiilen ilk çıktığının ispatlanması gerekir. Ancak, fiyatların arttığı dönemlerde, FIFO değerleme yönteminin uygulanması ile satılan malın maliyeti düşük, dolayısıyla brüt satış karı yüksek hesaplandığından vergi uygulanması bakımından bir sakıncası yoktur. Fiyatların düşme gösterdiği dönemlerde bu yöntemin uygulanabilmesi için işletme tarafından fiilen bu yöntemin uygulandığının ispat edilmesi gerekir.
LIFO değerleme yönteminin seçilmesinde mükellefler serbest bırakılmışfır. Ancak daha öncede belirtildiği gibi bu yöntemi seçenler en az 5 yıl süre ile bu yöntemi uygulamak zorundadırlar. LIFO yönteminin yukarıda belirtilen şartlarla uygulanması 1996 yılı sonu stoklarının değerlemesi ile başlamıştır.
LIFO yöntemi enflasyonist dönemlerde brüt satış karını azaltan bir yöntem olduğundan uygulanmasında sorun yaratmaktadır. Fiyatların düşme gösterdiği dönemlerde ise brüt karını artıracağından vergi uygulaması açısından sorun yaratmaz.
Standart maliyet yönteminin, imalat maliyetlerinin doğrudan doğruya tesbitinde kullanılması VUK açısından mümkün değildir. Ancak, bu yöntemin değerleme sırasında fıili maliyetler ile standart maliyetler arasındaki farkların stoklar ve satılan malların maliyeti arasında dağıtılması yapılarak standart maliyetlerin fiili maliyetlere dönüştürülmesi şeklinde kullanılmasında kanunen bir sakınca yoktur. VUK'nun 275. maddesi de mükellefleri, fiili maliyetlerin saptanmasında diledikleri usulü uygulamakta serbest bırakarak bunu belirtmiştir.
Maliyetlerin standart maliyetlere göre saptanması durumunda, fiili maliyetlerle standart maliyetler arasındaki farkların GVK'nun 40. maddesine göre doğrudan doğruya gider kaydedilmeyerek maliyetlere aktarılması, oradan da stoklar ile satılan malların maliyetine dağıtılması gerekir.
Düşük değerle değerleme yönteminin uygulanabilmesi ise, VUK'nun daha önce belirtilen 274. maddesi hükmüne bağlıdır.
VUK'na göre düşük değerle değerleme yöntemi ancak piyasa değerinin maliyete nazaran en az % 10 düşüklük göstermesi durumunda uygulanabilir.
Ayrıca VUK'na göre iktisadi kıymetlerin değerlemesi, her iktisadi kıymetin unsurları itibariyle ayrı ayrı değerlemesi şeklinde yapılacağından, düşük değerin saptanması stok kalemlerinin tek tek karşılaştirılması şeklinde olacaktır.
Yerine koyma değeri ile emsal bedeli ölçüleri aynı olduğu kabul edilirse, yerine koyma değeri ile değerleme yöntemi emsal bedelinin kullanılabildiği durumlarda uygulanabilmektedir. İlk defa bilanço esasına göre mükellefiyete geçen işletmelerin maliyet bedeli bilinmeyen stoklarını yerine koyma değeri (alış emsal bedeli) ile değerlemesi mümkündür.
Vergi hukukumuzda, stokların değerlemesinde kullanılan satış (piyasa) fiyatlarıyla değerleme yöntemine benzer ölçü emsal bedeli ölçüsüdür.
Özetleyecek olursak, vergi uygulaması bakımından esas alınabilecek stok değerleme yöntemleri genel olarak maliyet bedeli, belirli durumlarda da emsal bedelidir. Stokların, maliyet bedeli ile, değerlenmesi mümkün olmadığı durumda varsa, Borsa Rayici ile, yoksa mukayyet değerleri ile o da yoksa emsal bedeli ile değerlemesi yapılır. İstisnai durumlarda ise alış emsal bedeli ölçüsü ile değerleme söz konusu olmaktadır.