Finans, Muhasebe, Vergi...
Finansal Muhasebe

Stoklar

Stoklar, işletmenin satmak, üretmek veya işletme ihtiyaçlarında kullanılmak üzere elinde bulundurduğu, değerleme gününde işletme­nin mülkiyet ve tasarrufundan çıkmamış mal, hammadde, yarı ma­mul, işletme malzemesi, yardımcı malzeme, mamul gibi maddil değerlerdir.

Mallar, olduğu gibi veya ufak bir işleme tabi tutularak satma amacı ile edinilen her türlü maddelerdir.
 
Hammade ve malzemeler, üretimde kullanılmak üzere alınan, üretim işlemi ile tükenen ve şekil dağiştiren her türlü madde ve malzemelerdir. Hammadde ve malzemeler doğrudan doğruya mamulün bünyesine girerler, bunların hangi mamul için ne kadar harcadıkları­nın tesbiti teknik ve ekonomik olarak mümkündür.

Yarı mamuller üretim sürecine girmiş, henüz son şeklini almamış, üretim safhası içinde bulunan yarı işlenmiş maddelerdir. Yarı mamul­lere ara mamuller de denmektedir.

Mamuller, üretim sürecini tamamlayarak son şeklini almış satışa veya kullanıma hazır maddelerdir.

Yardımcı malzemeler, mamulün bünyesine doğrudan doğruya girmekle beraber ekonomik ve teknik açıdan hangi mamulde ne ka­dar kullanıldığının tesbiti mümkün olmayan maddelerdir.

İşletme malzemeleri, işletmenin faaliyetlerini gerçekleştirmesinde kullandığı, üretimde dolaylı olarak kullandığı, mamulün bünyesine doğrudan doğruya girmeyen, yardımcı masraf yerlerinde harcanan maddelerdir. İşletme malzemelerine tüketim maddeleri de denmekte­dir.

İşletme stokları içinde yer alan ambalaj maddeleri satılan mal ve mamullerin içine konularak satıldığı maddelerdir. Üretici işletmelerde, mamul ambalaj maddesinin içine girerek nihai halini, satışa hazır du­rumunu aldığından ambalaj maddeleri hammadde ve malzeme ola­rak kabul edilirler. Bununla beraber, ambalaj maddeleri, eğer mamul satıldıktan sonra müşteriden geri alınıyorsa demirbaş olarak kabul edilmeleri gerekir. Müşteriye bu şekilde emanet olarak verilen amba­laj maddelerine gaz bidonlarını, meyva suyu şişelerini, likit gaz tüple­rini örnek olarak gösterebiliriz.

Üretici işletmelerde üretim sürecinde ortaya çıkan, piyasa değeri olan her nevi üretim artıkları, döküntü, deşe iskarta ve benzeri mad­delere Hurda ve Artıklar denmektedir. Değerleme günü mevcut bu gibi kıymetlerin de değerlenmesi gerekmektedir.

Envanter İşlemleri

Stoklarla ilgili envanter listeleri yukarıda belirtilen stok çeşitlerine göre ayrı ayrı düzenlenir. Her envanter listesinde maddenin cinsi, miktarı; birim alış veya maliyet değeri, toplam değeri, değerleme öl­çüsü, madde ile ilgili açıklama yer alır. Envanteri yapılan maddelerin kod numaraları varsa bu kod numaraları envanter listelerinde belirti­lir. Envantere dahil stokların işletmenin mülkiyetinde ve tasarrufu al­tında olması gerekir. Mülkiyeti işletmeye ait olmayan işletmeye kon­sinye olarak bırakılmış malların, mülkiyeti henüz işletmeye geçmemiş yoldaki malların envanter listelerine dahil edilmemesi lazımdır. Buna karşılık, başka işletmelere konsiye olarak gönderilen malların, teslim şartı ile müşteriye gönderilen henüz yoldaki malların mülkiyeti işlet­menin üzerinde olduğundan envanter listelerine dahil edilmeleri şart­tır. Bu gibi stoklar "Konsinye Mallar", "Yoldaki Mallar" hesaplarında işletmedeki stoklardan ayrı olarak gösterilmelidirler.

Envanteri yapılan stokların içinde kullanılmaz hale gelmiş, değe­rini ve vasfını kaybetmiş maddeler varsa bunların envanter listele­rinde ayrıca belirtilmeleri gerekir.

Stokların değerlemesi işletmenin sattığı ve kullandığı maddelerin bir değerlemesi olduğundan doğrudan doğruya maliyetleri ve mal satış karını etkileyen bit olaydır. Bu sebeple işletmeler stokların değerlemesi üzerinde daha hassasiyetle dururlar.

Stoklar genel olarak, ilerde bahsedeceğimiz gibi, maliyet bedeli ile değerlendirilirler. Bunun yanında stokları diğer değerleme ölçüleri ile de değerlemek mümkündür.

Ticaret hukukuna göre stokların değerlemesi

TTK'nun 75. maddesinin genel hükmü stokların en çok bilanço gününde işletme için haiz olduğu değer üzerinden, borsada kota edilen malların ise değerleme gününün borsa rayicine göre değerle­neceğini belirtmiştir. TTK'nun 461. maddesi sermaye şirketlerinde stokların değerlemesini ayrı olarak ele aldığından 75. madde hükmü şahıs işletmeleri için geçerli olmaktadır.

Şahıs işletmeleri olarak kabul edilen ferdi teşebbüsler ile kollektif ve Komandit şirketler stoklarını yukarıda belirtilen 75. madde hükmü çerçevesinde değerleyeceklerdir. Bu gibi işletmelerde üretilen mamul ve yarı mamuller için ayrı bir hüküm olmadığından bu gibi kıymetler de aynı esaslar çerçevesinde değerlemeye tabî tutulur.
 

Sermaye şirketlerinin stoklarını nasıl değerleyeceğini açıklayan 461. madde hükmüne göre, hammadeler, işlenmiş ve yarı işlenmiş eşya emtia ve satılık diğer mallar en fazla maliyet değerleri üzerin­den bilançoya geçirilebilirler. Değerleme günü, bu malların maliyet değeri cari fiyattan (piyasa değerinden) fazla ise bunlar bilançoya en fazla cari değer üzerinden geçirilebilirler.

O halde, sermaye şirketleri, değerleme ölçüsü olarak stokların maliyet değeri cari fiyattan düşük olduğu durumda maliyet değerini; maliyet değeri cari fiyattan fazla olduğu durumda ise cari piyasa değerini uygularlar.

TTK hükümlerine göre, şahıs işletmelerinde, borsada kayıtlı ol­mayan malların, işletme için haiz olunan değeri yansıtması şartı ile yukarıda belirtilen bütün değerleme ölçüleri ile değerlenmesi müm­kündür. Borsada kayıtlı olan malların ise borsa rayicine göre değer­lenmesi gerektiği açıktır. Sermaye şirketlerinde ise stokların değer­lenmesinde maliyet bedeli uygulanmaktadır. Ancak, stokların piyasa fiyatının maliyet bedellerinin altına düşmesi durumunda piyasa fiya­tıyla değerleme uygulanacaktır. Diğer bir ifade ise, sermaye şirketleri stoklarını maliyet bedeli ve cari piyasa fiyatı ile değerleyecekler ve bunların hangisi düşük ise o değeri bilançolarında göstereceklerdir. Stokların maliyet bedeli ve cari piyasa fiyatı ile değerlenmesinde yu­karıda belirtilen değerleme yöntemlerinden uygun olanlar uygulana­bilir.

Ayrıca, TTK'nun gizli ihtiyat ayrılabilmesini mümkün kılan 458. maddesine göre, stokların değerleme günü kıymetinden daha düşük bir değerle bilançoda gösterilmesi mümkündür.
    

            Vergi mevzuatına göre stokların değerlemesi

            VUK’umuzda satın alınan, üretilen ve stokda bulunan malların değerlemesinde farklılıklar söz konusudur. Satınalınan veya imal edilen mallar maliyet bedeli ile değerlenir. Maliyet bedeli son giren ilk çıkar yöntemi uygulanarak da tesbit edilebilir. Ancak bu yöntemi seçenler en az beş yıl süre ile bu yöntemden vazgeçemezler.
 

            1) Satın alınan malların değerlemesi

VUK'nun 274. maddesi satın alınan malların değerlemesi konu­sunu düzenlemiştir. Bu madde hükmüne göre, mallar maliyet bedeli ile değerlenir. Malın maliyet bedeline nazaran değerleme günündeki satış bedelleri % 10 ve daha fazla düşüklük gösterdiği hallerde mü­kellefler maliyet bedeli yerine VUK'nun 267. maddesinin 2. sırasındaki usul hariç olmak üzere emsal bedeli ölçüsünü uygulayabilirler.
 
VUK, üretim sürecinden gaçmeyen, sadece alım-satım işlemine konu olan malların değerlemesinde maliyet bedelini esas kabul et­miştir. Ancak, bu malın piyasa fiyatının maliyet bedelinin % 10 ve da­ha fazla altına düşmesi durumunda bu malların emsal bedeli ölçü­süne göre değerlenebileceği belirtilmiştir.

VUK'nun 262. maddesinde açıklandığı üzere maliyet bedeli, ikti­sadi bir kıymetin iktisap edilmesi veya değerinin artırılması için yapı­lan ödemelerle bunlarla ilgili giderlerin toplamı olarak tanımlanmıştır. Bu durumda, maliyet bedeli, satın alma bedeli iIe malın iktisabi veya değerinin arttırılması için yapılan ilgili bütün masrafları kapsar
 
Malın iktisap edilmesi veya değerinin arttırılması ile ilgili giderler kanunda açık olarak belirtilmiştir. Ancak, bu gibi giderler, satın alma giderleri ve depolama giderleri olarak iki gruba ayrılabilir.

Satın alma giderleri; sipariş giderlerini, malın taşınması ile ilgili giderleri, üretime ve satışa hazırlık giderİerini, makinelerin hazırlık gi­derlerini, depolanıncaya kadar ödenen sigorta giderlerini kapsar.

Depolama giderleri ise; stokların depolanması ile ilgili giderleri, depoda bekleme süresinde meydana gelen fiziki ve iktisadi yıpran­ma giderlerini, depo içi taşıma ve yerleştirme giderlerini, depolama ile ilgili sigorta giderlerini içerir.

Satınalma giderlerinin maliyete dahil edilmesi gerektiği vergi mevzuatı açısından açık olmakla beraber depolama giderlerinin ma­liyete dahil edilip edilmeyeceği tartışma konusudur.

Depolama ve Satınalma Giderleri

Yurt içinde satın alınan mallarda maliyet bedeline satın alma be­deli, malın iş yerine getirilmesi ile ilgili taşıma ve sigorta giderleri, alış komisyonları, mal alışı ile ilgili finansman giderleri girmektedir. Depo­lama ve satın alma servisi giderlerinin satın alınan bütün mallarla ilgi­li olması, satılan ve stokta kalan mallara ve bunların herbirine kalem kalem dağıtılmasının hatalı sonuçlar verebilmesi sebebiyle maliyete dahil edilmemesi vergi idaresince kabul edilmektedir.

Manipülasyon Giderleri

Manipülasyona tabi tutulan malların maliyet bedeli, bunların satınalma bedeli ile manipülasyon işçiliği ve makina kirası, amortis­man gibi diğer manipülasyon giderlerinden oluşur. Toplam manipü­lasyon masraflarının manipülasyon işleminin (satışa ve üretime hazır­lık için yapılan ayıklama tanzim ve ayırma işlemleri) yapıldığı mallara dağıtılması gerekir. Manipülasyon işlemleri neticesinde meydana ge­lecek iskarta, fire ve kayıpların doğrudan doğruya değerlendirilerek zarar kaydı mümkün değildir. Manipülasyona tabi malların birim ma­liyetleri, manipülasyon giderlerini de kapsayan toplam maliyet bedel­lerinin manipülasyon işleminden sonra kalan sağlam birimlere en uy­gun dağıtım ölçüsü kullanılarak dağıtılması ile bulunur. Böylece is­karta, fire ve kayıpların birim maliyetlere dahil edilmesi, manipülasyo­na tabi mal stoklarının bu birim maliyetlerle değerlenmesi sağlanır.

İskonto ve Risturnlar

Vergi hukukunda mâliyetler, malın alındığı tarihte değil, değer­leme tarihinde tesbit edildiğinden yıl sonuna kadar tahakkuk eden alışla ilgili. iskonto ve risturnların da maliyet hAsabında gözönünde bulundurulması gerekir. Yıl sonlarında satış üzerinden alınan primle­rin ise maliyetlerle ilgilendirilmeyerek doğrudan doğruya sonuç he­saplarına gelir kaydedilmesi lazımdır.

Vade Farkları
 
Vadeli alışlar dolayısıyle ortaya çıkan vade farklarınm finansman gideri olarak kabul edilip doğrudan doğruya sonuç hesaplarına kaydedildiği görülmektedir. Oysa ki, VUK, maliyet bedelini bir iktisadi kıymetin alış bedeli ile, bunlarla ilgili bilumum giderlerin toplamı ola­rak ele almıştır. Vade farkı satın alma bedelinin bir unsuru olduğun­dan doğrudan doğruya gidere yazılmayıp maliyete ilave edilmesi ge­rekir.

Finansman Giderleri

Sadece mal alımı için alınmış ve kullanılmış finansman giderleri (faiz, komisyon ve vergiler) nin de maliyete eklenmesi gerekir. Genel anlamda, işletme kredisi olarak alınan ve işletme ihtiyaçlarında kulla­nılan kredilerin finansman giderleri finansman giderleri olarak sonuç hesaplarına aktarılır.

Gerek vade farklarının, gerekse malın iktisabı ile ilgili finansman giderlerinin maliyete aktarılması malın iktisap edildiği dönem için söz konusudur.

VUK 163 nolu Genel Tebliği ile işletmenin finansman temini mak­sadıyla bankalardan veya benzeri kredi müesseselerinden aldıkları krediler için ödedikleri faiz ve komisyon giderlerinden dönem sonu stoklarına pay vermeleri zorunlu bulunmamaktadır. Böylece, mükellefler söz konusu ödemelerini doğrudan gider olarak yazabile­cekleri gibi, diledikleri takdirde stokta bulunan mallara isabet eden kısmı maliyete dahil  edebileceklerdir.

Yurt dışından ithal edilen mallarda maliyet bedeline, yurt içinde satın alınan malların maliyetine giren harcamalardan başka, malın yurda ithali için yapılan gümrük vergisi, damga vergisi, diğer vergi, resim ve harç ödemeleri, gümrük komisyonu ve malın çekilmesi ile ilgili diğer giderler, malın ithali için alınan kredilerin faiz, vergi ve ko­misyonu, ithalât teminatı ile ilgili olarak ödenen faiz ve komisyonlar, akreditif faiz ve komisyonları dahil edilir. Yurt dışından ithal edilen mallarda satın alma bedeli, malin F0B bedeli ile malın yurt içine geti­rilmesine kadar yapılan nakliye ve sigorta giderleri toplamıdır. Veya bunların yerine CIF bedeli satın alma bedeli olarak kabul edilir.

Kur Farkları

İthal edilen mallarla ilgili olarak kredili ithalatta işletme tarafından bankaya yatırılan mal bedeli henüz yabancı ülkeye transfer edilme­den kur ayarlamaları veya devalüasyonlar nedeniyle ortaya kur fark­ları çıkmaktadır. Kur farkları yüzünden ithalatçı işletmenin ithal ettiği malın karşılığında ödediği veya ödeyeceği tutar artmaktadır. Kur farklarının malın bedeline dahil edilip edilmeyeceği uygulamada tar­tışılmaktadır.

İthal edilen malın maliyeti, onun için ödeme veya borçlanılan bü­tün bedelleri kapsadığından kur farkları da ithal edilen malın bir ma­liyet unsuru olmaktadır. Mevcut kambiyo uygulamasında altı aydan sonra ortaya çıkacak kur farkları  ithalatçı firmalardan istenmediğin­den ithal edilen malla ilgili kur farkı malın ithalinden itibaren 6 ay içinde ortaya çıkmaktadır.

Kur farkının, malın ithal edildiği yılda ortaya çıkması durumunda malın maliyetine dahil edileceği açıktır. Kur farkının daha sonraki muhasebe döneminde ortaya çıkması ve ödenmesi halinde GVK'nun 40. maddesi hükmü çerçevesinde işle ilgili giderler olarak doğrudan doğruya zarar kaydı gerekir.

VUK nun 262 ve 274. maddelerine göre stoklar maliyet bedeli iIe değerlenirken, stokların maliyet bedeline iktisadi kıymetin edinilmesi veya değerinin arttırılması için yapılan ödemeler ve bunlarla ilgili ta­mamlayıcı mahiyette bütün giderler girecektir. Bu sebeple VUK 238 nolu genel tebliğinde de açıklandığı gibi malın satın alınıp işletme stoklarına girdiği tarihe kadar oluşan kur farklarının maliyete intikali zorunludur. Stokta kalan malla ilgili olarak daha sonra ortaya çıka­cak kur farklarının ise ilgili bulundukları yıllarda gidere yazılması veya maliyete intikal ettirilmesi mümkündür.

Kur farklarının, malın ithalini takip eden dönemde ortaya çıkması durumunda gider kaydedilebilmesi Maliye Bakanlığı gelirler genel müdürlüğünce ödeme şartına bağlanmıştır. Diğer bir ifade ile, tahak­kuk etmesi zarara yazılabilmesi için yeterli değildir.

            2) Üretilen malların değerlemesi

İşletmelerin ürettikleri yarımamul ve mamullerin ne şekilde değer­leneceği VUK'nun 275. maddesinde açıklanmıştır. Bu madde hük­müne göre imal edilen malların maliyet bedeli, mamulün vücuda ge­tirilmesinde sarfolunan hammade ve malzemelerin bedelini, mamule isabet eden direkt işçilik payını, genel imalat maliyetlerinden mamule düşen payı, genel idare masraflarından mamule düşen payı ve am­balajlı olarak piyasaya arzı gerekli olan mamullerde ambalaj malze­mesi bedelini kapsar. Genel idare masraflarının maliyete katılması ih­tiyaridir.

VUK'nun 275. maddesi mükellefleri, imal ettikleri malların maliyet bedellerini yukarıda belirtilen unsurları kapsamak şartıyla diledikleri usulde tayin etmekte serbest bırakmıştır. Diğer bir ifade ile, imal edi­len malların değerlemesinde maliyet bedeli ölçüsü esas kabul edil­miş ve maliyet bedelinin hesaplanmasında uygulanacak yöntemin seçiminde mükellef serbest bırakılmıştır.

VUK'un 274. maddesi, emsal bedeli ölçüsünün maddede anılan şartlar gereğince 275. maddede yazılı imal edilen mamuller için de uygulanabileceğini açıklamıştır.

Bu durumda, yukarıda belirtilen maliyet unsurlarını kapsamak suretiyle tesbit edilen maliyet bedellerine nazaran piyasa fiyatları % 10 ve daha fazla bir düşüklük gösteren imal edilen mallar emsal bedeli ile değerlenebilir.

Maliyet bedelinin tesbitinde VUK'unda açık bir hüküm olmadığın­dan, gerek hammadde ve malzemelerin üretime verilişinde uygulana­cak olan maliyet sisteminin, gerekse maliyet unsurlarının mamullere dağıtımında kullanılan dağıtım ölçülerinin seçiminde mükellef serbest bırakılmıştır.

3)       Stok değerleme yöntemlerinin VUK'na göre uygulanabilirliği

Her ne kadar, VUK'nda maliyet bedelinin tesbitinin hangi meto­da göre yapılacağı açık olarak belirtilmemiş ise de, kanun koyucu­nun stok değerlemesinde esas olarak fiili maliyet prensibini benim­sediği stokların değerlemesi ile ilgili hükümlerin yorumundan anlaşıl­maktadır.

Mal stoklarının değerlenmesinde maliyet bedeli, fiilen stokta bu­lunan malların kendi maliyetleri esas alınarak saptanmalıdır. Diğer bir ifade ile, stokta bulunan malların hangi partilerden kaldığı biliniyorsa ait olduğu partinin birim fiyatıyla değerlenmelidir. Böylece belirli ma­liyet yöntemi ile değerleme esas kabul edilmiş olmaktadır.

Ancak, stokta bulunan malların fiilen hangi partiden kaldığı veya hangi fiyatla alındığı tesbit edilemiyor ise ortalama maliyet yöntemi uygulanabilir.

Gerçekte, mükellef için, belirli maliyet yöntemi ile ortalama ma­liyet yöntemini uygulama bakımından bir seçim hakkı yoktur.

Gerek vergi idaresinin, gerekse Danıştayın, stokta bulunan malın cinsi ve maliyeti belli ise değerlemede ortalama maliyet yerine ger­çek (belirli) maliyetin esas alınması gerektiğine dair görüş ve kararla­rı mevcuttur. Fiili maliyetin bilinmesi durumunda ortalama maliyetin uygulanamayacağı, ancak, stokların hangi partiden kaldığının tesbiti mümkün olmadığında ortalama maliyet fiyatının değerlemede esas alınacağı kesindir.

Buzdolabı, otomobil, makina, motor gibi cinsinin ve maliyetinin tesbiti mümkün malları satan ve üretimini yapan işletmeler stok değerlemesinde belirli maliyet yöntemi uygulamak zorundadırlar.

Yağ, yakıt, şeker, un gibi birbirine benzer mallarda belirli maliyetlerle değerleme yapılamıyor ise ortalam maliyet yöntemi uygulanır. Ortalama maliyet yöntemi uygulanırken, ünite sayısı ve fiyatların eşit olmadığı durumda basit ortalama maliyet yöntemi gerçek dışı ve hayali sonuçlar verebileceğinden vergi uygulamasında kabul ettirile­mez. Bu sebeple, ortalama maliyetin ağırlıklı veya hareketli ağırlıklı ortalama maliyet yöntemlerinin uygulanması gerekir.

FIFO değerleme yönteminin uygulanabilmesi için ilk giren malın fiilen ilk çıktığının ispatlanması gerekir. Ancak, fiyatların arttığı dö­nemlerde, FIFO değerleme yönteminin uygulanması ile satılan malın maliyeti düşük, dolayısıyla brüt satış karı yüksek hesaplandığından vergi uygulanması bakımından bir sakıncası yoktur. Fiyatların düşme gösterdiği dönemlerde bu yöntemin uygulanabilmesi için işletme ta­rafından fiilen bu yöntemin uygulandığının ispat edilmesi gerekir.

LIFO değerleme yönteminin seçilmesinde mükellefler serbest bı­rakılmışfır. Ancak daha öncede belirtildiği gibi bu yöntemi seçenler en az 5 yıl süre ile bu yöntemi uygulamak zorundadırlar. LIFO yönte­minin yukarıda belirtilen şartlarla uygulanması 1996 yılı sonu stokları­nın değerlemesi ile başlamıştır.

LIFO yöntemi enflasyonist dönemlerde brüt satış karını azaltan bir yöntem olduğundan uygulanmasında sorun yaratmaktadır. Fiyat­ların düşme gösterdiği dönemlerde ise brüt karını artıracağından ver­gi uygulaması açısından sorun yaratmaz.

Standart maliyet yönteminin, imalat maliyetlerinin doğrudan doğ­ruya tesbitinde kullanılması VUK açısından mümkün değildir. Ancak, bu yöntemin değerleme sırasında fıili maliyetler ile standart maliyetler arasındaki farkların stoklar ve satılan malların maliyeti arasında dağıtılması yapılarak standart maliyetlerin fiili maliyetlere dönüştürülmesi şeklinde kullanılmasında kanunen bir sakınca yoktur. VUK'nun 275. maddesi de mükellefleri, fiili maliyetlerin saptanmasında diledikleri usulü uygulamakta serbest bırakarak bunu belirtmiştir.

Maliyetlerin standart maliyetlere göre saptanması durumunda, fii­li maliyetlerle standart maliyetler arasındaki farkların GVK'nun 40. maddesine göre doğrudan doğruya gider kaydedilmeyerek maliyet­lere aktarılması, oradan da stoklar ile satılan malların maliyetine dağıtılması gerekir.

Düşük değerle değerleme yönteminin uygulanabilmesi ise, VUK'nun daha önce belirtilen 274. maddesi hükmüne bağlıdır.

VUK'na göre düşük değerle değerleme yöntemi ancak piyasa değerinin maliyete nazaran en az % 10 düşüklük göstermesi duru­munda uygulanabilir.

Ayrıca VUK'na göre iktisadi kıymetlerin değerlemesi, her iktisadi kıymetin unsurları itibariyle ayrı ayrı değerlemesi şeklinde yapıla­cağından, düşük değerin saptanması stok kalemlerinin tek tek karşılaştirılması şeklinde olacaktır.

Yerine koyma değeri ile emsal bedeli ölçüleri aynı olduğu kabul edilirse, yerine koyma değeri ile değerleme yöntemi emsal bedelinin kullanılabildiği durumlarda uygulanabilmektedir. İlk defa bilanço esasına göre mükellefiyete geçen işletmelerin maliyet bedeli bilinmeyen stoklarını yerine koyma değeri (alış emsal bedeli) ile değerlemesi mümkündür.

Vergi hukukumuzda, stokların değerlemesinde kullanılan satış (piyasa) fiyatlarıyla değerleme yöntemine benzer ölçü emsal bedeli ölçüsüdür.

Özetleyecek olursak, vergi uygulaması bakımından esas alınabilecek stok değerleme yöntemleri genel olarak maliyet bedeli, belirli du­rumlarda da emsal bedelidir. Stokların, maliyet bedeli ile, değerlen­mesi mümkün olmadığı durumda varsa, Borsa Rayici ile, yoksa mu­kayyet değerleri ile o da yoksa emsal bedeli ile değerlemesi yapılır. İstisnai durumlarda ise alış emsal bedeli ölçüsü ile değerleme söz konusu olmaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir