Almanya, Euro Bölgesi’nde sürdürülebilir istikrar sağlamak amacıyla, Lizbon Antlaşması için öngördüğü "iki cümlelik" değişimi kabul ettirmeyi başardı. Nasıl mı? Avrupalı liderleri Karlsruhe, yani Alman Anayasa Mahkemesi’nin yargıçları ile korkutarak!
Yunanistan krizinin yaşandığı ilk günlerde herhangi bir yardımda bulunmaktan yana olmayan Almanya, bir süredir AB liderlerini Lizbon Antlaşması’nın değişmesini yönünde ikna etmeye çalışıyor. Merkel’e göre bu değişime ihtiyaç duyulmasının nedeni, euronun sürdürülebilir bir istikrara kavuşmasını sağlamak. Bu kapsamda Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin de desteğini alan Merkel, Euro Bölgesi’ni önümüzdeki yıllarda meydana gelebilecek krizlerden korumak için kalıcı bir kurtarma sisteminin oluşturulmasını ve bunun için de bütçe kurallarını ihlal eden üye ülkelerin ihlalleri süresince oy haklarının dondurulmasına dair değişiklik teklifini sundu. İspanya, İtalya ve İrlanda gibi bütçe açıkları yüksek olan ülkeler ilk başta "oy haklarının dondurulması" teklifine karşı çıktılar, fakat sonuçta İstikrar ve Büyüme Paktı kriterlerinin yumuşatılması kabul edildi. Daha sonrasında ise, Almanya farklı bir yola başvurdu ve Lizbon Antlaşması için öngördüğü "iki cümlelik" değişimi kabul ettirmeyi başardı. Nasıl mı? Avrupalı liderleri Karlsruhe, yani Alman Anayasa Mahkemesi’nin yargıçları ile korkutarak!
Ülke kurtarmak için yasal zemini hazırlamak
Merkel, Alman Anayasa Mahkemesi’nin, ilerde ekonomik açıdan zor durumda kalabilecek bir AB ülkesinin kurtarılma sürecine müdahale etmemesi için, antlaşmadaki iki cümlenin değiştirilmesinin kaçınılmaz olduğunu söylüyor. Alman Anayasa Mahkemesi, mayıs ayında Euro Bölgesi’ne verilen 750 milyar euroluk geçici kurtarma paketinin yasal olup olmadığını değerlendiriyor. Eleştirmenlere göre, bu paket Lizbon Antlaşması’na aykırı. Merkel ise bu paketin "geçici" ve euro bölgesinin kurtarmak için "son çare" niteliğinde olduğunu savunuyor. Merkel’e göre bu kurtarma paketi, doğal bir afete maruz kalmış bir bölgeye yapılacak yardımdan farklı değil, çünkü küresel finans krizi de "dışarıdan gelen ve kontrol dışı gelişen" bir durum.
Lizbon Antlaşması’nın, zor durumdaki bir sanayii sübvanse etmeyi yasaklayan 125. maddesi, herhangi bir ülkenin iflastan kurtarılmasını da yasaklıyor. Maddede, "Birlik, hiçbir üyenin merkezi hükümetlerinin, bölgesel, yerel veya diğer kamu otoritelerinin, kamu yasaları ile yönetilen diğer organlarının ve kamu girişimlerinin sonuçlarından sorumlu tutulamaz" ifadesine yer veriliyor. Sonuçta Merkel’in talep ettiği cümlelerin değişmesi, AB ülkelerini kurtarmayı sağlayacak yasal zemini oluşturmuş olacak. Bu arada Alman Anayasa Mahkemesi üyelerinin hala Yunanistan ekonomisini kurtarmak için sağlanmış olan fonları değerlendiriyor olduklarını da hatırlatmakta fayda var. Alman hükümetinin en büyük endişesi, Karlsruhe’nin Euro Bölgesi’ne uygulanan geçici kurtarma planını "yasadışı" ilan etmesi. Karar bu yönde olursa, AB korunmasız kalacak. Fakat eğer Anayasa Mahkemesi, sürekli bir değişiklik yapıldığını görürse, olumsuz bir karar almayacak.
Yükü vergi mükellefleri ve tasarruf sahipleri arasında paylaştırmak
Merkel’in 2013 sonrasında bu kurtarma sistemi kapsamında önemli değişiklikler öngörüyor. Üye ülkelerdeki olası bir iflas durumu ardından yaşanacak kurtarma planının sadece vergi mükellefleri üzerinde bir yük yaratmasını engellemek ve bu yükün aynı zamanda tasarruf sahipleri tarafından da paylaşılmasını sağlamak bu hedeflerin başında geliyor.
Sonuç olarak, Merkel’in söylemek istediği şu: "Eğer yasal yönde bir değişiklik yapılmazsa, euro piyasanın elinde bir oyuncak olur. Eğer Karlsruhe’den kaçarsanız, spekülatörlere yakalanırsınız."
Antlaşmalara "ince ayar"
Analizler ise bu tehditlerin gerçek olup olmadığını sorguluyorlar. Geçmişe baktığımızda, Karlsruhe’nin bugüne kadar Avrupa entegrasyonunu engelleme yönünde bir girişimde bulunmadığı;1993 yılında Maastricht Antlaşması’nı desteklediği; Lizbon Antlaşması’nı onayladığı dikkat çekiyor. Son olarak ise finansal krize karşı ihtiyati tedbir kararı vermeyi kabul etmedi, çünkü güvenlik ağının euroya zarar vereceğini savundu. AB avukatlarının büyük bir bölümü, kurtarma fonunun AB antlaşmalarını ihlal etmediğini savunuyor; fakat eski bir Karlsruhe yargıcı olan Dieter Grimm, The Economist dergisine yaptığı açıklamada, antlaşmalara "ince ayar" yapılması gerektiğini ifade ediyor.
Trichet’den uyarı
Sonuçta AB’nin tüm avukatları tatmin etmesi gerekiyor. Değişikliklerin hükümetlerarası konferansa gerek olmadan, liderler arasında sağlanacak uzlaşma ile gerçekleştirikmesi ümit ediliyor. Ve bu arada tüm bu kurumsal tartışmalar sürerken, Avrupa Merkez Bankası Başkanı Jean-Claude Trichet, AB liderlerini uyarmaktan geri durmuyor ve olası bir krizin yükünü tasarruf sahiplerine yansıtmanın tehlikeli olacağına dikkat çekiyor. Alman yargıçlar, AB liderlerini korkutmuş olabilir. Ama önemli olan, daha korkunç gelişmelerin hisse senedi piyasalarını korkutmaması.
Didem ERYAR ÜNLÜ / YAKIN PLAN
Kaynak: Dünya Gazetesi