Tüm sektörlerde hızla yayılan dış kaynak kullanımı, organizasyon yapısında da değişikliklere neden oluyor. Dış kaynak kullanımı nedeniyle pek çok şirkette bilgisayar departmanları yok oluyor. Firmalar özellikle data prosesing işlemlerini bu konuda uzman olan şirketlere devrediyorlar. Yapı Kredi Bankası, Pamukbank ve Citibank bu konuda başı çeken bankalar. Bu sayede geniş departmanların küçülmesiyle birlikte şirketin organizasyon yapısı da küçülüyor, organizasyon esneklik kazanıyor. Örneğin, Ülker, bisküvi işinde, merkezde 1500-2000 kişiyle tüm işlerini hallediyor. Ama aslında aynı kadroda fason ve dağıtım şirketleriyle beraber 15-20 bin kişi bulunuyor.
İşletmeler dış kaynak kullanımı ile gereksiz departmanlardan kurtulup yalın hale geliyorlar. Bu da hem maliyetleri düşürüyor, hem de işletmenin karar alma sürecini hızlandırıp ana hedefleri üzerine odaklanmasını sağlıyor.
Sonuç olarak globalleşmenin etkisi ile artan rekabet koşulları, işletmeleri kaliteyi yükseltmeye, ama bunun yanında daha ucuz ve çabuk üretime zorluyor. Bu sayede de pazardaki rekabet avantajlarını korumak için işletmeler temel yetenekleri üzerine yoğunlaşarak, yeteneklerini kullanmadıkları işlerini başka işletmelere devrediyorlar. Bunun yanında gelişen telekomünikasyon teknolojisi sayesinde çalışanların aynı mekanda olmamalarına rağmen iletişimlerinin sürekliliği sağlanıyor. Temel yetenekleri üzerinde yoğunlaşma ve outsourcing uygulamalarının yaygınlaşması ile ‘Downsizing’, ‘Şebeke Organizasyon’ ve ‘Sanal Organizasyon’ gibi yeni organizasyon yapıları ortaya çıkıyor.
Örnek Olay: Amerika’nın ünlü ayakkabı firması Nike sattığı ayakkabıları kendisi üretmiyor. Çünkü onları Uzakdoğu’daki imalatçılar kadar iyi üretmeleri mümkün değil. Nike’ın bugün 40 tane fabrikası bulunuyor, fakat Nike bu fabrikalara kendisi sahip değil.
Peki Nike’ın iyi olduğu konu nedir? Başarılı olduğu alan nedir? Tabii ki pazarlama. Bunun yanında spor ayakkabılarının tasarlanması, üretimi değil, onların denenmesi, testlerinin yapılması Nike’ın yaptığı bir diğer iş. Nike, asli iş olarak ayakkabıları, çok yüksek testlere tabi tutarak performanslarının yüksek olduğundan emin oluyor ve bu doğrultuda pazarlama faaliyetlerini gerçekleştiriyor.
Örnek Olay: New York’ta kazak tasarımı yapan bir girişimcinin (Bay X) ilginç ve ilham veren hikayesine göz atmakta fayda var; Bay X sadece kazak tasarımı yapıyor ve bu konuda çok başarılı, bunun dışında hiçbir şeye sahip değil. Yani, sadece bir masası, üzerinde oturduğu bir sandalyesi, bir bilgisayarı, faksı ve de telefonu var. Bay X, bir gün tasarımlarını alarak büyük bir satış zincirine sahip olan Macys’e gidiyor. Tasarımlarını şirket yöneticilerinin beğenisine sunuyor. Tasarımlarını beğenen Macys yöneticileriyle adet başına 15 dolardan 10 bin kazak siparişi üzerine anlaşıyor. Anımsayın, Bay X’in kazakları üretmek için ne bir fabrikası, ne de siparişi ulaştırmak için bir dağıtım şirketi var. Ancak telefonu bu engelleri aşmasına yeterli. Bay X önce Hong Kong’da onunla çalışan bir imalatçıyı arıyor ve imalatçı ile tanesi 8 dolardan 10 bin kazağın üretimi üzerine anlaşıyor. Daha sonra bir nakliyat şirketini arıyor ve kazak başına 1 dolara da nakliye şirketi ile anlaşıyor. Ancak, dikkat Bay X’in malları koyabileceği bir deposu da yok. Fakat kazaklar üretimden sonra direkt olarak Macys’e gideceği için bu sorun da ortadan kalkmış durumda. Sonuç olarak Bay X, tanesini 9 dolara mal ettiği kazağı Macys’e 15 dolardan veriyor ve net kazancı kazak başına 6 dolardan toplam 60 bin doları buluyor. Bay X bu parayı ortada hiçbir şeyi/yatırımı yokken oturduğu yerden nasıl kazanıyor? Yalnızca ve yalnızca kazak tasarımı yapabildiği, aklını kullanabildiği, girişimci ruhu ve cesaretine sahip olduğu ve de en önemlisi dış kaynak kullandığı için! Siz de neden bir Bay X olmayasınız?