II. Dünya Savaşı’ndan sonra dünya ticaretinin serbestleştirilmesi amacıyla önemli adımların atılması sonucu iki önemli doğrultuda ilerlenmiştir. Bunlardan biri, kısaca GATT olarak ifade ettiğimiz Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması çerçevesinde yapılan gümrük tarifeleri ve diğer dış ticaret kısıtlamalarının tüm üye ülkelere karşılıklı olarak indirilmesidir. Bunu “evrensel yaklaşım” olarak da ifade etmekteyiz. Diğeri ise bir grup ülke arasında oluşturulan iktisadi birleşme hareketleridir. Bu hareketler; genellikle bir coğrafi bölgede yer alan ülkeler arasındaki ticaretin serbestleştirilmesi amacıyla yapılmıştır.
Dünya ticaretini serbestleştirme çabaları sanayileşmiş ülkeler arasında ortaya çıkmış ve giderek az gelişmiş ülkeler de bu akıma katılmışlardır. Bu gelişmelerin temelinde 1930’larda dünya ekonomisinde görülen yoğun koruyuculuk ve iktisadi milliyetçilik hareketlerine bir tepki olarak düşünülebilir. Büyük Depresyonu izleyen yıllarda dünya ticaretinde uluslararası işbirliğinden tümüyle uzak bir dönem yaşanmış, ülkeler içinde bulundukları dış ödemeler dengesi ve işsizlik sorunlarını çözümlemek için bireysel hareket etmekte bu da rekabetçi devalüasyonlara ve karşılıklı tarife yükseltmelerine yol açmaktaydı. Böylece, dış ticaret, ikili anlaşmalar kanalıyla yürütülüyor ve uluslararası ticarette en düşük düzeylere inmiş bulunuyordu.[1]
1. Evrensel Yaklaşım: GATT
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki uluslararası ekonomik ve mali sistemin temeli 1944’te toplanan Bretton Woods Konferansı’nda atılmıştır. Konferansın sonucunda kurulmasına karar verilen iki örgütten birisi olan Dünya Bankası, Avrupa ekonomilerinin onarımına katkıda bulunmak ( daha sonraları AGÜ’lere kalkınma yardımı sağlamak ), ikincisi olan Uluslararası Para Fonu ( IMF ) da uluslar arası parasal ve mali sistemin düzenli biçimde işlemesini sağlamakla görevli idi.
1947 yılında ise Tarife ve Ticaret Konusunda Genel Anlaşma ( General Agreement on Tariff and Trade- GATT ) adıyla Cenevre’de bir organizasyon kurulmuştur. Amaç, ticaretin çok taraflı anlaşmalarla özendirilmesiydi. Yani dünya ticaretinin global olarak serbestleştirilmesi idi. Bunu yapmak için de bazı temel ilkeler benimsenmiştir. Bunlar;
1. Üye ülkeler arasındaki ticarette ayrımcılık yapmama ( non discrimination ),
2. Koruma aracı olarak yalnızca gümrük tarifelerinin kullanılabilmesi,
3. Görüşmelerde üyeler arasında “karşılıklı ödün ilkesi” nin uygulanması,
4. Üyeler arasındaki ticari anlaşmazlıklarda arabuluculuk görevi,
5. Tarife indirimlerinin bağlayıcılığı.[2]
GATT’ın en büyük başarısı sanayi malları ticaretinde sağlanan oldukça yüksek oranda tarife indirimleri olmuştur. GATT, yürürlüğe girdiği tarihte üye ülkelerde kotaların derhal kaldırılmasını öngörüyordu. Bununla birlikte, anlaşmada kotaların uygulanmasına izin veren bazı durumlarda vardı.
Bunlardan birisi, dış ödeme açıklarının giderilmesinde acil bir önlem olarak kotalara izin verilmesi durumudur. Ayrıca, GATT kotaların gelişmekte olan ülkeler tarafından uygulanmasına da izin verir. Bu ülkelerin iktisadi kalkınma politikaları ve çoğu durumda da içinde bulundukları kronik dış ödeme açıkları kota uygulamalarını zorunlu kılmaktadır.
Uruguay görüşmelerine kadar tarım ürünlerinin ticareti de GATT görüşmelerinin dışında tutulmuştur. Bu görüşmeden sonra tarım ürünleri alanında da dünya ticaretinin serbestleşmesi yolunda ilerleme sağlanmıştır. Ayrıca ekonomik birleşmelere de ayrıcalık tanınmıştır. Bir grup ülkenin birbirlerine karşı tarifelerini sıfırlarken, dışarıda kalanlara karşı tarife uygulamaları, en çok kayırılmış ülke kuralı ile bağdaşmaz. Bununla birlikte, GATT bölgesel düzeyde ticaretin serbestleştirilmesini dünya ticaretinin serbestleştirilmesi yolunda bir adım olarak kabul etmiş ve o nedenle de bölgesel iktisadi birleşmelere olanak sağlamıştır.
2. Bölgesel İktisadi Birleşme Hareketleri
Şu ana kadar değinmiş olduğumuz, öncülüğünü GATT’ın yaptığı evrensel yaklaşım; uluslar arası ticaretin tüm ülkeleri kapsayacak genel bir çerçevede liberalleştirilmesini amaçlar. Oysa bölgesel yaklaşımın kapsamı bir grup ülke ile sınırlıdır. Burada, çoğunlukla aynı coğrafi bölgede yer alan ülkeler arasında dış ticaret engelleri kaldırılarak bir ticaret serbestisi sağlanmaya çalışılır. Bu şekilde belirli bir grup ülkenin aralarındaki ticareti serbestleştirici politikalar izleyerek ekonomik birlikler oluşturmalarına iktisadi birleşme ( economik integration ) hareketi denmektedir.
İktisadi birleşmeler beş kısımda ele alınmaktadır:
a) Tercihli Ticaret Kulüpleri: İki ya da daha çok ülkenin kendi aralarında karşılıklı olarak tarifelerini bir miktar indirmeleridir. Üye ülkeler diğer ülkelerle olan tarife yapılarını ise aynen korurlar. 1932 yılında İngiltere ve Commonwealth üyelerinin kurdukları Commonwealth Tercihli Sistemi tercihli ticaret kulüplerine bir örnektir.
b) Serbest Ticaret Bölgeleri: Serbest ticaret bölgesini meydana getiren ülkeler arasında, mal hareketlerini sınırlayan engelleri ortadan kaldırarak bölge içinde mal hareketliliğinin yükselmesini sağlarlar. Ortak bir dış ticaret politikası söz konusu değildir. üye ülkeler dışarıda kalan ülkeler ile olan ilişkilerinde bağımsızdırlar. 1960 yılında kurulan Avrupa Serbest Ticaret Birliği ( EFTA ) buna örnek verilebilir.
c) Gümrük Birlikleri: Gümrük birliklerine katılan ülkeler sadece aralarındaki gümrük duvarlarını kaldırmakla kalmaz, aynı zamanda dışarıya karşı tek bir gümrük politikası meydana getirirler. 1834 yılında birçok bağımsız Alman Devletinin kurduğu Zolverein bunun tipik bir örneğiydi. Günümüzde ise Avrupa Birliği ( AB ) buna örnek gösterilebilir.
d) Ortak Pazarlar: Ortak pazarlarda, gümrük birliklerinde kabul edilen şartlarda daha ileri gidilerek, bir taraftan pazarı meydana getiren ekonomiler arasında üretim faktörleri hareketi sağlayan tedbirler getirilmekte diğer taraftan para ve maliye politikaları ortaklaşa yürütülmektedir. Ayrıca sosyal politika tedbirleri de birlikte yapılmaktadır. Günümüzde AB Ortak Pazar niteliğinde işletilmeye çalışılmaktadır.
e) Ekonomik Birlik: İktisadi birleşme hareketlerinin en ileri şeklidir. Ulusal siyasi bağımsızlık ortadan kaldırılıp, uluslar üstü bir otoritenin kurulduğu birleşme biçimidir. Ülkeler gümrük birliği kurup, ortak pazar şekline dönüştükten sonra para, maliye ve sosyo-ekonomik politikalarını bütünleştirip ekonomik birlik oluştururlar. Buna en güzel örnek Belçika, Hollanda ve Lüksemburg’un 1948 yılında kurdukları Benelux gümrük birliğini 1960 yılında Ekonomik birliğe dönüştürmeleri gösterilebilir.[3]
3. Gümrük Birlikleri Teorisi
Gümrük birliklerinin ekonomik teorisi çok karışıktır. Bunda hem serbest ticaretin hem de daha fazla müdahalelerin unsurları vardır. Nitekim gümrük birliğine katılanlar arasında daha fazla serbest ticaret yaratılırken, gümrük birliği dışından gelecek rekabete karşı daha fazla koruma söz konusudur. Dışarıdan gelecek rekabete karşı korunma artmıştır. Çünkü, birliğe dahil bir memleketteki üreticinin pazarı genişlemekte ve yalnız kendi memleketindeki dışa karşı korunmadan değil, ortak memleketlerdeki korunmadan bile istifade etmektedir. Bu bakımdan gümrük birliklerini hem serbest ticaretçiler hem de müdahaleciler müdafaa veya tenkit edebilmektedirler. [4]
Gümrük birliklerine üye ülkeler arasında gümrük tarife duvarlarının kaldırılması ve serbest ticaret alanının genişlemesi sonucu refahı arttırıcı gelişmelerin yanında, üçüncü ülkelere karşı uygulanan gümrük duvarları nedeniyle refahı azaltıcı etkenler oluşabilir. Gümrük birlikleri teorisinde optimum refaha ulaşmak söz konusu olmadığı için ( dışa karşı uygulanan gümrük tarifeleri sonucu ), refahın arttırılması söz konusudur. Bu da “ikinci en iyi durum” teorisi içinde ele alınır.[5]
4. Gümrük Birliklerinin Ekonomik Etkileri
Dış ticaretin önündeki tüm engellerin kaldırılması sonucunda oluşan ekonomik birlik içindeki piyasalarda bazı değişiklikler meydana gelecektir. Örneğin; bazı mallar pahalılaşacak, bazı mallar ucuzlayacaktır. Bunun nedeni malların yapısında ve kalitesinde değişiklikler oluşacak bu da ülkenin gelir ve gider düzeyinde değişikliklere yol açacaktır. Bütün bu etkilenmeler sonunda, değişik yapıdaki ülkelerin gümrük vergileri ve diğer kısıtlamaları kaldırarak bir iç pazar kurmalarından kaynaklanmaktadır.
İç pazarı oluşturan üye ülkelerde birleşmeden meydana gelen etkiler “statik” ve “dinamik” olmak üzere iki şekilde olmaktadır. Statik etkiler; teknoloji ve ekonomik yapının sabit kalması koşulu altında, üretim faktörlerinin yeniden tahsisi dolayısıyla ortaya çıkacak etkileri ifade eder. Geleneksel dış ticaret analizlerinde daha çok statik etki üzerinde durulmaktadır. Oysa tek bir piyasanın yerine, birleşme hareketi sonucunda birleşik ve geniş bir piyasanın oluşması, kaynak arzını, üretim organizasyonu ve teknolojiyi değiştiren bir grup etki daha doğurur ki bunlara da “dinamik etkiler” denmektedir. Statik etkiler bir defalıktır. Dinamik etkiler ise devamlılık gösterir ve kalkınmaya bağlı olan etkilerdir.[6]
4.1. Gümrük Birliklerinin Statik Etkileri
Teknolojik düzey, talep yapısı, sanayilerin faktör yapısı gibi yapısal parametrelerin sabit kaldıkları varsayımı altında, birlik kurulması sonucu bölge içinde kaynaklarının yeniden dağılımı nedeniyle ortaya çıkan etkilere “statik etkiler” denir. Statik etkide zaman ve ona bağlı değişme faktörü yer almaz.
Bir bölge içinde ticaret engelleri kaldırılınca, bu bölgeyi oluşturan ülkeler arasındaki dış ticaret hacmi genişler ve üretim daha etkin ellerde toplanır. Buna gümrük birliklerinin ticaret yaratıcı etkisi denir. Ticaret yaratıcı etki gümrük birliklerinin dünya refahı üzerindeki olumlu yönüdür. Birlik içi düşük maliyetle üretim yapan ülke, pahalı üretim yapan yerli üretimin yerini alır. Sonuç olarak ithalatçı ülkede korumanın kalkması sonucu o malın fiyatı ucuzlar, tüketimi artar ve ticaret hacmi genişler. Gümrüğün kalkması sonucu birlik içi veya dışı dünya ile olan ticaretin miktar ve yönü de değişir. Ticaretin yüksek maliyetli merkezlerinden düşük maliyetli üretim merkezlerine doğru kayması ticareti genişlettiği gibi ortalama kaynak verimliliğini ve ekonomik refahı arttırır.[7]
Bölge içindeki gümrüklerin kaldırılması ve bölge dışına karşı ortak bir tarife uygulanması bölge içi ticareti, bölge dışı ticaret aleyhine geliştirir. Gümrük birliklerinin bölge dışında kalan ülkelerle yapılan ticareti azaltmasına da ticareti saptırıcı etki adı verilir. Herhangi bir malın en verimli üreticisi birlik dışında bir ülkede bulunuyorsa, birlik içi ticaretin serbestleşmesi sonucunda ticaretin üçüncü ülke ile yapılması engellenebilir. Söz konusu mal birlik içinde daha verimli bir üreticiden ithal edilir. Yani, daha az maliyetle üretim yapan dış ülke yerine birlik içinde olan fakat daha yüksek maliyetle üretim yapan ülkeden ithalat, ticaret saptırıcı etkiyi ifade eder. Bu etki ne kadar büyükse, ortalama kaynak verimliliği azalmış olacağından gümrük birliklerinin dünya refahı üzerindeki olumsuz sonuçları da o kadar yüksek olur.
Gümrük tarifeleri kaldırılınca, birlik içindeki pahalı üretici durumunda olan ülkeler, o malı yine birlik içinde bulunan fakat kendilerinden daha ucuza üreten diğer bir üye ülkeden ithal ederler. Böylece pahalı üretimin yerine ucuz üretim geçer ve daha verimli ülkedeki üretim hacmi genişler. Bu yöndeki etkiyi üretim etkisi olarak tanımlamaktayız. Eğer bu etkiler üretimin artmasını sağlıyorsa, “pozitif üretim etkileri”; azalmasına neden oluyorsa “negatif üretim etkileri” denir. Gümrük birliklerinin yarattığı pozitif ve negatif üretim etkilerinin arasındaki farka “net üretim etkisi” denir.
Üretim etkisinin yanında bir de tüketim etkisinden söz edilebilir. Birlik kurulmadan önce yerli malları yüksek fiyatlardan tüketenler, birlik içinde sağlanan bu malların benzerlerini daha ucuza satın alabilirler. Fiyatların düşmesi ile tüketim genişler, bölge içinde dış ticaret hacmi artar. Bu etki de tüketim etkisi olarak adlandırılır. Bununla birlikte her ne kadar birlik içinde üretim pahalı ülkelerden ucuz ülkelere doğru kaymış ve tüketici fiyatları düşmüşse de böyle bir gelişme yine de serbest ticaret ölçüsünde dünya refahını arttırıcı olmayabilir. Bunun nedeni, birlik dışındaki ülkelere karşı hala tarife uygulanmasıdır. Eğer en verimli ülkeler dışarıda kaldıkları için birliğe yaptıkları ihracat azalmış veya tamamen durmuşsa bu durumda dünya refahı düşer.
Gümrük birliğinin statik etkilerini grafik 1’de görmekteyiz:
A, B, C olarak adlandırdığımız üç ülke ve bu ülkelerdeki fiyatları sırası ile 225, 150, 100 olarak alalım. Bu durumda en verimli üretici C dir. Verimliliği en düşük ülke ise A dır.
Grafik 1: Gümrük Birliğinin Statik Etkileri
A ülkesi, yüksek maliyeti yerli üretimini korumak için %100 oranında advolorem vergisi uyguladığını varsayalım. Böylece, A ülkesinde B’nin fiyatı 300, C’nin fiyatı 200 liraya yükselir. Yani B, A’ya mal satamaz; A ülkesi, ithalatının tümünü C’den yapar. Şekil 1’de SS ve DD olarak ele aldığımız A ülkesinin arz ve talep eğrileridir. B ve C’nin fiyatları ( arz eğrileri ) yatay doğrularla gösterilmiştir.
A ülkesi %100 tarife uyguladığında A’nın ithalatı VY (=KR)’ye eşittir. A ve B ülkeleri bir gümrük birliği kurup, C ülkesinin bu birliğin dışında kaldığını varsayalım. Bu durumda B’nin malı A ülkesine gümrüksüz gireceğinden fiyatlar B’nin maliyeti olan 150 lira değerine iner. C’nin malı ise hala 200 lira değerinde olacağı için C birlik içine mal satamaz. Fiyatlar düştüğü için A’nın ithalatı artar. Bu artışın MI (=KL) kadarlık kısmı, A’nın kendi pahalı üretiminin azalması ve yerine B’nin daha verimli üretiminin geçmesi dolayısıyla ortaya çıkar. Şekil 1’de görülen E üçgen alanı “üretim etkisi”ni tüketim hacmindeki genişlemenin ithalatı JN (=RT) kadar arttırması da F üçgen alanı olarak görülen “tüketim etkisi”ni meydana getirmiştir.
Diğer yandan B, A’dan verimli ancak C’den daha az verimli bir ülkedir. grafik 1’deki H dikdörtgen alanının yatay kenarı (IJ=KR), en verimli ülke olan C’nin ihracatındaki azalmayı ve bunun yerine B’nin üretiminin geçmesini gösterir. Dikey kenar da birim başına verimdeki düşüş olduğu için, bu alan ticareti saptırıcı etki sonucunda ortaya çıkan toplam refah kaybını ortaya koyar.[8]
Şimdiye kadar ortaya koyduğumuz gümrük birliğinin statik etkilerini belirleyen bazı faktörleri şöyle belirtebiliriz:
a) Eğer en düşük maliyetli ülke ( C ) birliğe katılırsa, ticareti saptırıcı etki yok olur.
b) En az maliyetli ülkenin birliğe girmediği durumda bile, ortak gümrük tarifesi yeterince düşük tutulursa ticareti saptırıcı etki yine önlenebilir.
c) Her iki etkinin ortaya çıktığı durumlarda da, bu refah hacminin etkilerini değiştirebilen çeşitli faktörler vardır. Bunlardan biri, üye ülkelerle birlik dışındaki ülkelerin fiyatları arasındaki göreceli farklılıklardır.
d) Gümrük birliğinin kurulmasında önce bir mal, üye ülkelerin hiçbiri tarafından üretilmiyorsa bu malla ilgili ne ticaret yaratıcı ne de ticareti saptırıcı etki söz konusu olurdu.
e) Üye ülkeler arasındaki coğrafi uzaklık arttıkça taşıma giderleri yükseleceğinden gümrük birliğinin ekonomik yararları da azalır.
f) Birlik üyesi ekonomilerin birleşmeden önce, tamamlayıcı veya rekabetçi olmaları da önemlidir.
Üye ülkelerin ekonomileri ne derecede rekabetçiyse birleşmeden sağlanacak yararlar yüksek olur. Bunun nedeni; tarifeler kaldırılınca büyük bir üretim hacmi, bölge içinde yüksek maliyetli üreticilerden yine içerdeki düşük maliyetli üreticilere doğru kayar. Yani üretim etkin ellerde toplanır. Oysa tamamlayıcı ekonomiler arasında kurulacak birlikler böyle büyük bir ticaret yaratma etkisine yol açmazlar.
4.2. Gümrük Birliklerinin Dinamik Etkiler
Ekonomik birleşmeler teorisine statik bir yaklaşım yapan geleneksel gümrük birlikleri teorisi, birleşmelerin sağlamış olduğu yararları tam olarak açıklığa kavuşturamamışlardır. Tam rekabet, tam istihdam ve ülkeler arasında mal hareketliliği varsayımlarına dayanan geleneksel teori, birliğin üye ülkelerdeki istihdam seviyesi, prodüktivite ve büyüme hızlarındaki değişme ve talep yapısı üzerindeki etkilerinin belirlenmesinde yararlı olmamaktadır. Örneğin; ekonomideki verimlilik ve büyüme hızlarındaki gelişmeler ancak içsel ve dışsal ekonomiler ve kaynakların optimum dağılımının açıklanmasıyla belirlenebilir. Dinamik teoride faktör donatımı, talep yapısı, üretim kapasitesi, teknolojik seviye, ticaret ve tüketim kalıbı devamlı değişim içindedir.[9]
Dinamik etkileri kısaca şöyle açıklayabiliriz;
a) Rekabetin Artması; Dış ticareti kısıtlayan faktörlerin ortadan kalkması, yerli üreticileri dış piyasa rekabeti ile karşı karşıya bırakır. Rekabetin artması sonucunda maliyetleri düşük olan ve daha verimli çalışan üreticiler endüstride yer alır. Diğerleri ise piyasayı terk etmek zorunda kalır. Maliyetlerin düşmesi sonucunda üretimde uzmanlaşma sağlanır.
b) Teknolojik İlerleme; Geniş bir piyasa, büyük ilerlemelerin kurulmasını sağlar. Bu da ileri tekniklerin alınması ve işletmelerin ar-ge faaliyetlerine daha fazla fon ayırmasına olanak sağlar.
c) Yatırımların Artması; Gümrük birlikleri, kaynakların etkinliğini, dolayısıyla milli geliri yükseltir. Milli gelir büyüyünce tasarruf ve yatırımlar artar. Gümrük birliği tarifelerin yeniden yükseltilemeyeceği konusunda iş adamlarına güven sağlayarak, yatırımların riskini azaltır ve karlılığı yükseltir. Pazarın genişlemesi, verimlilik artışı yabancı sermayenin de girişini özendirir.
d) Kaynak Hareketliliği; Birlik çapında emek ve sermayenin hareketliliğindeki artış, bölge içinde kaynakların daha iyi kullanımına yol açar. Bu da verimliliği ve refahı yükseltici bir faktördür.
e) Ölçek Ekonomileri; Gümrük birliğinin oluşması daha büyük bir piyasanın ihtiyaçlarına cevap vereceğinden, firmaların üretim hacimlerini arttırmaları ölçek ekonomilerini doğurur. Bu durumdan en çok birliğe katılmış olan küçük ülkeler fayda sağlar.
f) İçsel ve Dışsal Ekonomiler; Gümrük birliğinin üyeler arasında piyasayı genişleteceği ve bu nedenlerle bir taraftan işletmelerin büyümesi nedeniyle “içsel ekonomiler”in diğer yandan da “dışsal ekonomiler”in ortaya çıkacağı öne sürülmektedir. [10]
Piyasa hacmi genişledikçe işletme dışı tasarruflar doğar ve hızla gelişen bir sanayi karşısında eğitim kurumları, çeşitli endüstri dallarının ihtiyacı olan teknik eleman ve yöneticiler yetiştirirler. Böylece firmalar, teknik işgücünü kendileri eğitmekle yapacakları masraftan kurtulmuş olurlar.
5. İktisadi Birlik
Ekonomik bütünleşme hareketlerinin son aşamasıdır. Uygulanacak olan, ekonomik, mali, sosyal ve parasal politikaların birlik tarafından ortak biçimde belirlenmesi ve ortak bir para birimine geçilmesini ifade eder.
Gümrük birlikleri, iktisadi birliklerin ancak yarı yolu sayılır. Gümrük birliğini oluşturan ülkeler, ilerlemelerini sürdürüp iktisadi birlik aşamasına geçmeyi ve en sonunda siyasal bir bütünleşmeye ulaşmayı hedefler.
İktisadi birlik durumunda, üyeler arası işbirliği serbest ticaret ve serbest faktör dolaşımının ötesine geçer. Örneğin; vergi politikaları, para ve maliye politikaları ile sosyal ve öteki ulusal politikaların uyumlaştırılmasını gerektirir. Adeta üyelerin tek bir birleşik ülke oluşturmaları durumu meydana gelir.
Ekonomik birliğe geçiş için ortak olarak benimsenecek bazı konular bulunmaktadır. Bunlar;
1. Mal Standartları,
2. Hizmet Sektörü,
3. Rekabet Politikası,
4. Kamunun Satın Alım İşlemleri,
5. İşletme Hukuku İlkeleri,
6. Ortak Rekabet Kuralları,
7. İnsanların Serbest Dolaşımı,
8. Yasal ve Yönetsel Engeller.
Kısacası, iktisadi birliğin oluşabilmesi için tüm önemli ekonomik, sosyal ve yasal konularda adeta bütünleşmiş bir piyasa durumuna geçmek gerekir.[11]
6. İkinci En İyi Teorisi
Gümrük birliklerinde üye ülkeler arasında, gümrük tarife duvarlarının kaldırılması ve serbest ticaret alanlarının genişlemesi sonucunda refah arttırıcı gelişmeler olduğu için, üçüncü ülkelere karşı uygulanan gümrük duvarları nedeni ile refah azaltıcı etkenler de oluşabilir. Tam Rekabet Piyasasının geçerli olduğu bir dünya piyasasında optimum refaha ulaşmak için en iyi yol Pareto optimumudur. Fakat, gümrük birliklerinde optimum refaha ulaşmak söz konusu değildir. Burada refahın arttırılması söz konusudur. Bu da “ikinci en iyi durum” teorisinin içinde ele alınabilir.
Tam rekabet ve serbest ticaret, dünya refahını en yüksek düzeye çıkarması bakımından “en iyi” politikadır. Tam rekabetin önemli varsayımlarından birisi özel maliyet ve sosyal maliyet veya özel fayda ve sosyal fayda arasında bir farklılık bulunmamasıdır. Yani piyasa fiyatları bir mal veya hizmetin hem özel şahıslara hem de topluma olan maliyet ve kazancını göstermektedir.
Hükümetlerin böyle bir dünyada sosyal ve özel fiyatlar arasında farklılık yaratacak müdahalede bulunmamaları ( serbest ticaret ) “birinci en iyi” politikadır. Ancak bu sağlanamazsa, o taktirde, mevcut piyasa aksaklıklarını dengeleyecek başka müdahaleci önlemlerin alınması “ikinci en iyi” politika olabilir. İkinci en iyi teoremi, tam rekabetin bütün ekonomiye egemen olmadığı durumlarda geçerli olur. Bu teorinin en önemli sonucu, ekonominin diğer sektörlerinde tam rekabet denge pozisyonuna erişemiyorsa, ekonominin diğer sektörlerde tam rekabet denge pozisyonu optimal olmayabilir.
İkinci en iyi teori ( theory of second best ) dış ticarette koruyuculuğa destek veren bir düşünce biçimidir. Bu teorinin en yaygın kullanım aracı alanı gümrük birlikleridir. Çünkü burada tüm kısıtlamalar kaldırılmadan önce sadece bazılarının kaldırılması yoluna gidilir. Teoride önce özel ve sosyal fiyatlar arasında farklılığa yol açan piyasa aksaklıklarının giderilmesi üzerinde durulur, bunun mümkün olmadığı durumlarda ise ikinci en iyi politikaların uygulanması önerilir.[12]
7. Kutuplaşma Teorisi
Farklı gelişme düzeylerinde bulunan ülkelerin, serbest mal ve faktör hareketlerine dayanan bir iktisadi birlik kurmaları durumunda, serbest piyasa düzeni bu bölgeler arasında gelişme dengesizliğini arttırıcı hareketlere neden olabilir. Böylece zengin ülkeler daha zengin, fakir ülkeler de daha fakir duruma gelebilirler. İsveçli İktisatçı Gunnar Myrdal tarafından ortay atılan bu görüş kutuplaşma (polarizasyon) teorisi olarak bilinmektedir.
Ülkeler arasında gelişme farkları vardır. Bazı ülkeler teknoloji ve sermaye birikimi açısından daha ileridedir. Gelişmesini henüz tamamlamış ülkelerin, gelişmiş ülkelerle bir gümrük birliği kurarak serbest ticarete girmeleri kendilerinin zararına olabilir. Bunu nedeni; AGÜ’de yeni kurulan sanayilerin ileri ülkelerin rekabetine dayanacak bir durumda olmaması ve AGÜ’lerdeki nitelikli emek ve sermaye gibi kıt faktörlerin sağladıkları yüksek gelirler dolayısıyla ileri ülkelere göç etmek istemeleridir.
Mrydal, gelişme farklılıklarının artmasında özellikle faktör hareketleri üzerinde durur. Günümüzde AGÜ’lerden gelişmiş ülkelere doğru yasa dışı yollardan sermaye akışı ve vasıflı emek göçü buna bir örnektir. Ülkeler arası faktör hareketliliği konusunda yasal engeller kaldırılırsa bu akımlar hızlanacaktır.
Kutuplaşma teorisi, yalnız ülkeler arası ticarette değil, aynı ülkenin farklı bölgeleri arasında, gelişme farklılıklarının bulunması durumunda da kendini gösterebilir. Birçok ülkede bölgeler arası önemli gelişme farklılıkları vardır. Serbest piyasa ekonomisi altında, geri kalmış bölgelerdeki kaynaklar gelişmiş bölgelere göç etmekte ve böylece ülkede birtakım “gelişme kutupları” oluşmaktadır. Bu gibi farklılıkları önlemek için hükümetler piyasa mekanizmasını serbest işleyişine müdahale ederek bölgesel kalkınma planları uygularlar. Ancak uluslar arası alanda sorunun çözümü bundan daha güçtür. [13]
[1] Halil Seyidoğlu; Uluslar arası İktisat, Güzem Yayınları,11. Baskı, İstanbul, 1996, s.187.
[2] Zeyyat Hatipoğlu; Uluslararası İktisada Giriş, Sedak Yayınları, İstanbul, 1996, s.80.
[3] Erol İyibozkurt; Uluslararası İktisat, Ezgi Kitabevi Yayınları, Bursa, 1995, S.209.
[4] Zeyyat Hatipoğlu; A.G.E. S.84.
[5] Erol İyibozkurt; a.g.e. s.209.
[6] Halil Seyidoğlu; Uluslar arası İktisat, Güzem Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1990, s. 370.
[7] Cemile Serap Boyacı; İktisadi Birleşmeler Kuramı Işığında Türkiye-Avrupa Birliği İlişkilerinin Genel Analizi ( Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi ) Muğla, 1998, s.22.
[8] Halil Seyidoğlu; a.g.e. (11.baskı), s.205-206.
[9] Rıdvan Karluk; Uluslar arası Ekonomi, Beta Basım Yayın, 4. Baskı, İstanbul, 1996, s.241.
[10] Cemile Serap Boyacı; a.g.e. s.25.
[11] Halil SEYİDOĞLU; a.g.e. ( 11. Baskı ), s.353.
[12] Cemile Serap BOYACI; a.g.e.s.30.