Fark edin ya da etmeyin, pazarlama bizi birbirimize bağlayan bir aktivitedir. Ticaretin çok başlarından beri pazarlama; tüccarların dünyaya yayılmasını sağlayan itici bir güç oldu. Onun temel doğasını anlamak için güçlü bir tanımlama gerekir.
Pazarlamanın; en saf ve basit tanımı, kazanç elde etmek için satıştır. Fiyatı yeteri kadar düşükse, hemen hemen herkes ürettiği malını/ürününü diğerlerine rahatça satabilir. Burada asıl uğraştırıcı olan, bir malın size olan maliyetinden fazla ödemeye hazır müşteri bulmak, sahip olmak…
Pazarlamanın bu basit görevini yerine getirmek, çoğunlukla birçok karışık aktivite gerektiriyor. Özellikle de günümüzün, ‘ince farkları ayıran, değişken müşterisi’ ile baş etmek için! Sorumlulukların, görevlerin ve insanların, pazar, marka veya ürüne göre yapılandırılması anlamına gelen ürün yönetimi de bu noktada devreye giriyor. Bu yapılandırmanın amacı, firmanın marka veya ürününü kazançlı bir şekilde satmayı veya pazarlamayı başarmasını sağlamak.
Bu noktada önemli bir konuya dikkat çekmekte fayda var: İş dünyasında ‘ürün yöneticisi’ ve ‘marka yöneticisi’ kelimeleri neredeyse birbirinin yerine kullanılıyor. Evet, her marka aynı zamanda bir üründür. Fakat her ürün bir marka değildir. Bu nedenle ‘marka yöneticisi’ isimlendirmesi, bir ürününün pazarlamasını üstlenen kişiler için daha uygun. ‘Ürün yöneticisi’ isimlendirmesi ise, işi ‘firmanın olanakları ile müşterinin ihtiyaçları arasında arabirim olmak’ olan birisi için daha uygun.
Ürün yöneticisi, geleneksel organizasyondaki başkan gibi bu ürünün performansından sorumlu. Ürün yöneticisi, öncelikle tüm pazarlama, reklam, promosyon, geliştirme ve pazar araştırması işlemlerini koordine eder. Ek olarak firma içinde diğer etkili alanlarla da koordineli çalışmak zorunda. Bu etkili alanlar normal olarak, satın alma, imalat, dağıtım, satış ve muhasebedir.