Konular
Tüm döküman ve konuları bu başlık altında bulabilirsiniz.
Amaçlara Göre Yönetim
Yöneticinin davranış biçimleri, teşebbüs için, onun kişiliğinden daha fazla önemlidir. Bu nedenle, yöneticinin davranışları, ulaşılması beklenen sonuçlara göre saptanmalı ve uygulamada elde edilen sonuçlar ölçülerek, bunlarla karşılaştırılmalıdır. Burada baş vurulacak ölçüler, genel yönetim görevleri yada yöntemlerine ilişkin genel nitelikteki ölçüler değildir.
Aktif – Pasif Yönetimi
1- AKTİF-PASİF YÖNETİMİNİN TANIMI:
Diğer işletmeler gibi ticari bankalar da kar amacı güden kuruluşlardır. Zira piyasa kurallarına göre işleyen bir ekonomide faaliyet gösteren ve ticari işletme olan bir bankanın nihai amacı, güven, emniyet ve likiditesini sağlayarak karını maksimize etmektir. Bu nedenle, bankalar kazançlarını arttırmak için daha fazla kredi vermek, daha fazla yatırım yapmak, bunun için de daha fazla fona sahip olmak zorundadırlar. Dolayısıyla, para otoritelerinin alacakları kararlara göre hareket eden ticari bankalar için karlılığı ve kazancı arttırmanın bir yolu, daha etkin bir pasif yönetimi uygulamak, bir diğer yolu ise aktif yönetimlerini iyileştirmektir. Bir başka ifadeyle, gelir arttırıcı işletme politikalarıyla,maliyet düşürücü politikaları birlikte uygulamak ya da kısaca etkin bir aktif-pasif yönetimi oluşturmak şeklinde tanımlanabilecek bu faaliyetler, karlılığı sağlamada bir bankanın vazgeçemeyeceği başlıca uygulamalardır.
Aile Şirketleri
1-AİLE ŞİRKETLERİNİN TANIMI
Türk Ticaret Hukukunda aile şirketlerinin özel bir tanımı yoktur. Literatürde aile şirketlerinin çeşitli tanımları yapılmaktadır. Bazıları şu şekilde sıralanabilir:
Şirketlerin Tasnifi
Şirketlerde Affetico Secietatis Unsuru
Şirketlerde Müşterek Amaç Unsuru
Sermaye
Şirket Aktinin Unsurları
Şirket bir akittir ki; onunla iki veya ziyade kimseler emeklerini ve/veya mallarını müşterek bir gayeye erişmek için birleştirmeyi iltizam ederler. BK 520
Verimlilik ve Önemi
1. VERİMLİLİK KAVRAMI
Verimlilik kavramı, yer yüzünde kurulan ilk üretim işletmeleri kadar eski olmakla beraber, ekonomik düşünce tarihinin ilk kayıtlarında verimlilik kavramına hemen hemen rastlanmamaktadır. Bunun yerine, klasik ekonomistler üretim ve üretim oranından bahsetmektedirler ki, bu iki kavram da bugün verimlilik kavramına yaklaşmaktadır. Ancak bu kavrama verilen önem, modern iktisadi düşüncenin doğuşu ile başlamış ve İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda bir hayli artmıştır. Savaştan yenik ve tahrip edilmiş olarak çıkan ülkelerin girişmiş oldukları yoğun faaliyetler de, verimlilik artışlarının önemli bir rolü olmuştur. İkinci Dünya Savaşı, aynı zamanda ekonomik kalkınma yaklaşımında devrimci bir değişiklik meydana getirmiştir. Dünya ülkeleri ilk kez, ekonomik kalkınma bilincine erişmiş ve onu uluslar arası politikanın gerekli ve temel bir hedefi yapma yolunda çaba harcamışlardır. Ekonomik üstünlük ağırlık kazanmış, özellikle büyük ülkeler arasında bir “ekonomik yarış” ya da “savaş” ortamı doğmuştur. [1]
Bugün, gelişmiş ülkelerin girişmiş oldukları “ekonomik yarış” ya da “savaş” yanında gelişmekte olan ülkeler de kalkınma çabası içindedirler. Bu iki grup içine giren ülkelerin ekonomik bakımdan gelişmelerinde, refah seviyelerinin yükseltilmesinde verimlilik kavramının büyük çapta rolü ve etkisi bulunmaktadır.[2]
Günümüzde verimlilik kavramı ülkelerin kalkınma çabalarının değerlendirilmesinde esas olan göstergelerden biridir. Ulusal refahın arttırılmasında verimliliğin oldukça önemli rolü olduğu düşüncesi yaygın bir kabul görmektedir. Kalkınma düzeyini yükseltmek isteyen her toplumun temel hedefi mevcut kaynaklarını en yaralı yerlerde ve en yararlı biçimde kullanarak üretimini en çoğa çıkarmak olacağından, bu ülkeler için verimlilik çok önemli bir kavram olarak ön plana çıkmıştır. [3]