Finans, Muhasebe, Vergi...
Diğer Gündem

Cumhuriyet’in madenleri

http://site.mynet.com/kalekoyu1963/mynet_resimlerim/maden.19.jpgAtatürk'ün emriyle kurulan MTA, yalnızca soğuk ve sıcak su araması yapıyor…

Cumhuriyet'in kuruluşunun ardından vatan topraklarındaki yer altı kaynakların araştırılması için sıfırdan başlandı. Hiç maden mühendisi bulunmaması nedeniyle İngiltere'ye öğrenci gönderildi. İlk mühendislerin bulduğu madenler ise ya kapatılmış durumda ya da yabancılar işletiyor.

Avrupa'da bazı ülkelerde artık hiç maden kalmadığı dile getirilirken, uygarlığın merkezi Anadolu'da tam maden envanteri çıkarılmış değil. 12 Eylül darbesinin Genel Müdürlüğe dönüştürdüğü enstitü yalnız su arıyor, Tabiat Varlıkları Müzesi ise kapalı…

Mahmut KİPER – Metulurji Mühendisi

 

USİADSanayi ve Teknoloji Politikaları Çalışma Grubu

 

mahmut.kiper@gmail.com

Geçmişte olduğu gibi, günümüzde de savaşların perde arkası nedenlerinin en önemlilerinden biri savaş açılan ülkenin doğal kaynaklarıdır. Her ne kadar, ABD'nin Irak'ı işgalinde olduğu gibi dünya kamuoyuna söylenen gerekçe demokrasi, insan hakları gibi ulvi amaçlar olsa da, tüm dünya bilir ki dün de, bugün de, işgaller genellikle o ülkenin doğal zenginliklerini sömürmek için yapılmaktadır. Hatta Irak'ta yaşandığı gibi çoğu çocuk, kadın ve yaşlı olmak üzere bir milyondan fazla kişinin ölümüne, neredeyse tüm insanların yerinden yurdundan olmasına, koca bir halkın ve ülkenin perişanlığına, yakılıp yıkılmasına mal olsa da, bu azgın iştah hiçbir sınır tanımaz. İşgal öncesi, çoğu gelişmiş ülkelerle bağlantılı çokuluslu şirketler, azgelişmiş ülkelerin yeraltı, yerüstü kaynaklarını araştırmış, jeolojik haritalarını çoktan çıkarmışlardır bile.

Osmanlı zamanında ve Cumhuriyetimizin başlangıcında da Zonguldak kömür havzasında taşkömür işletme ve üretiminde önemli bir gelişme sağlanmış ancak bu taşkömürü ile bazı altın, kurşun, krom, bortuzu madenlerinin işletilmesi genellikle yabancı şirketler tarafından yapılmıştır.

Cumhuriyet kurulduğunda, 'topyekun kalkınma'nın ancak her alanda üretim seferberliği ile sağlanacağı bilinmektedir. Ülkelerin kalkınmışlıkları sanayide, enerjide, tarımda, şehirleşmede başardıklarıysa eğer, bunların her biri pek çok doğal kaynak gerektirir. Demir, bakır, alüminyum, krom bilumum metal hepsi cevherinden doğar. Tarım bol su ister. Barajlar için, tarlalar için uygun su kaynağı bulmak gerekir. O halde ülke kendi bağımsız sanayisini kuracaksa, tarımıyla ülkeyi besleyip doyuracaksa bu ancak yeterli hammadde kaynaklarının bulunup, kullanılması ile olur.

İLKSANAYİPLANI

1930'lu yılların ilk yarısında yapılan ve uygulamaya sokulan Birinci Sanayi Planı pek çok yönüyle bugün de ders alınması gereken özellikler taşır. Bu planı değerli kılan en önemli unsur, olabildiğince uzak geleceği görüp, bu hedefleri gerçekleştirecek, bütünsel bir yaklaşımla ve uygulanabilir şekilde tasarlanmış olmasıdır. Bu planda yer alan kuruluşlardan Sümerbank'ın temel görevi sanayi planının uygulanması yani sanayi tesislerinin kurulması ve kurulan diğer devlet kuruluşlarına da örnek olmasıdır. Aynı plan uyarınca, yeraltı kaynaklarını araştırmak için Maden Tetkik Arama Enstitüsü (MTA), bu kaynakları işlemek için Etibank ve elektrik enerji kaynakları için de Elektrik İşleri Etüd İdaresi'nin (EİE) kurulmasına karar verilir.

MTA 14 Haziran 1935 yılında 2804 sayılı kanunla kurulmuştur. MTA ile birlikte aynı gün ikiz kardeşi Etibank 2805 sayılı yasa ile doğmuştur. Onlardan on gün sonra da 24 Haziran 1935'de 2819 sayılı kanunla EİEİ kurulur. Sümerbank, MTA, Etibank ve EİEİ'nin kurulmasıyla genç Cumhuriyetin sanayi alanındaki kurumsal altyapısı önemli ölçüde tamamlanmıştır.

MTA'NINGÖREVLERİ

MTA'ya verilen başlıca görevler şunlardır; memleketimizde işletilmeye elverişli maden yataklarını bulmak, fenni ve jeolojik tetkikler ile kimyasal tahliller yapmak, proje ve raporlar hazırlamak, verimlilik hesapları yapmak, bu alanlarda bütün teknik ve bilimsel işleri yürütmek, memleketin madenlerinde ve maden sanayinde mühendis ve kalifiye eleman yetiştirmek. O günkü kadroların, doğal kaynakların ülke ekonomisi ve geleceği için önemini ve yerini ne denli doğru teşhis ettikleri, bu kuruluşa sağlanan özelliklerden anlaşılmaktadır. Bunlardan ilki, bu kuruma 'Enstitü' kimliği verilmesidir. Milyonlarca yılda oluşan kayalar, taşlar topraklar incelenecek, analizleri yapılacak, ülkemizin jeolojik haritaları çıkarılacaktır. Bu yapılan çalışmalar temel olarak bilimsel çalışmalardır. Çünkü bilim doğa ile ilgilenir. Petrolün ne tür kaya formlarının yakınlarında oluştuğunu açıklamak bilimin işidir. Bu bilgiler olmadan, arama ve sondaj çalışmaları beyhude uğraşlar olur. MTA'nın bu çalışmalarla bulacağı madenleri ise Etibank işletmeler kurup, insanlığa, memlekete yararlı hale getirecektir. Şayet, teknolojiyi, hayatlarını kolaylaştırmak ve iyileştirmek için insanların kullandığı araç ve sistemleri geliştirebilmek olarak tanımlarsak, MTA ve Etibank'ın kardeşliği aynı gün doğmaktan öte bilimle teknolojiyi buluşturmaya kadar uzanacaktır.

Bilime dayalı faaliyetler, politik ve dış etkilerden uzak tutulmalıdır. Bu nedenle olsa gerek, MTA'ya uygun görülen kimlik enstitü olmuştur.

İkinci bir imtiyaz ise esnek ve rahat çalışma koşullarıdır. Memleketin kurumu, memleketin doğal kaynaklarını arayacağı için arama ruhsatı alma sorumluluğundan muaf tutulmuştur.

Atatürk 1935 yılı TBMM açılış nutkunda madencilikle ilgili hedefleri kısa ve öz şekilde şöyle tarifler: "Maden işleri yeni bir açılma devresindedir. MTA'nın çalışmalarına azami inkişaf verilmesi ve bulunan madenlerin planlı şekilde hemen işletmeye alınması gereklidir.''

KISITLIOLANAKLAR

Kuruluşunda 4 kamyon ve bir binek arabasıyla işe başlayan MTA, Anadolu'nun zor arazi şartlarında merkep, at ve katırla bin bir güçlükle ama yılmadan ve inançla çalışmalara koyulur.

Başta kendi teknik ve bilimsel personel ihtiyacını karşılamak üzere, ülke uzmanlarını yetiştirme görevini de MTA kurulur kurulmaz 1935 yılından itibaren yapmaya başlar.

MTA'nın gelişiminde çok önemli bir yere sahip eski MTA Genel Direktörlerinden Dr. Sadrettin Alpan bu çabaları şöyle anlatır;

'O zamanlar Türkiye'de sadece Yüksek Mühendis mektebi ile İstanbul Üniversitesi vardı. Jeoloji eğitimi sadece İstanbul Üniversitesinde mevcuttu. Yüksek Maden Mühendisliği, petrol mühendisliği, metalürji, jeofizik eğitimi yoktu.

1942 yılında MTA adına yurt dışına gitmek için açılan Devlet imtihanını Zeki Doğan, Mehmet Yusuf Dizioğlu, Münir Tanyeloğlu, Senih Gürel ve ben kazandık. 1943 yılında harp içerisinde İngiltere'ye gönderildik. Yolculuk üç aydan fazla sürdü. Bir müddet Kahire'de bekledik, sonra Akdeniz'den geçen ilk konvoylardan biri ile yolumuza devam ettik. Akdeniz'de Alman uçaklarının hücumuna uğradık. 70 kargo gemilik konvoydan ikisi Malta civarında battı. Cebelitarık'tan sonra hemen hemen Amerika sahillerine yaklaşıp, İrlanda üzerinden bir kavis çizerek bir aylık deniz seyahatinden sonra Glascow'a geldik. Aynı gece trenle Londra'ya gittik. Harbin en şiddetli zamanında Londra'nın V1 ve V2 uçak ve roketlerle bombalanmasını gördük, harbin içinde yaşadık.

1944 yılında Birmingham Üniversitesinde Maden Mühendisliği eğitimimize başladık, 1951 yılında yurdumuza döndük ve MTA'da çalışmaya başladık.'

KALKINMANINMANİVELASI

MTA Enstitüsü, ülkemizin ulusal kalkınma çabasının en önemli manivelalarından birisi olmuştur. Ülkemizin her alanda ihtiyaç duyduğu doğal kaynakları vatan topraklarından karşılayabilmek için gereken her türlü jeolojik araştırma ve doğal kaynak aramalarını yapabilecek şekilde organizasyonunu geliştiren MTA, örgütsel yapısı ve uzman birikimi ile benzerleri arasında dünyanın en önemli kurumlarından birisi olmayı başarmıştır. Kurumu saygın kılan en önemli unsur ise kuruluşunda kendisine verilen görevleri fazlasıyla yerine getirmiş olmasıdır. Tüm bu yaptıklarıyla MTA; "Yerbilimleri'nin Ana Üssü" olarak anılma onurunu yaşamaktadır. Kuşkusuz, kuruma saygınlığını, kişiliğini kazandıran diğer önemli hususlardan olarak; ülkenin en ücra köşelerini en zor şartlarda ailesinden, sevdiklerinden aylarca ayrı kalarak adım adım dolaşan, ülkenin jeolojisinin aydınlanması, haritalanması ve yeraltı kaynaklarının ülke ekonomisine kazandırılması için çabalayan aklını, bilimini, azmini kullanarak ülkemizin her deresinde tepesinde alınteri ve çekiç izini bırakan başta mühendisler, tüm MTA çalışanları da anılmaya değerdir.

YILMAKYOK

MTA'lıların arazilerde hangi şartlarda çalıştığını gene Dr. Alpan'dan dinleyelim;

'Üçköprü krom kamp şefi olarak Köyceğiz'e gönderildim. Burada çok zor şartlarda çalıştık. Bir gün beni akrep soktu, hemen sıhhiye memuru geldi ve zehirlenmeye karşı getirdiğimiz iğnelerden bir tane yaptı. Ertesi gün topallayarak yürürken güzergahta kalın bir dal gördüm, dikkatlice bakınca kocaman bir yılanın dikilmiş bana baktığını fark ettim. Zar zor uzaklaştık. Özellikle yaz sıcağında tepelerde çalışırken bayılacak gibi oluyorduk. Tek mühendis bendim. Nerede sondaj yapılacak, nerede galeri yapılacak ben karar veriyordum. Ankara ile temas yoktu, oradan arayan soran da olmuyordu. Oralarda aylarca neredeyse unutuluyorduk. Gece gündüz 9 ay çalıştık. Sonunda 100.000 ton krom rezervini tespit ederek Üçköprü aramalarını tamamladık. Bu süre zarfında bir kez olsun Köyceğiz'e inmedim. Ankara'ya telgraf çekerek madenin bulunduğunu ve kampı kapatacağımı bildirdim. Üç aylık evli iken ayrıldığım evime 9 ay sonra yılbaşından birkaç gün evvel döndüm. 1953 yılında raporumu yazdım ve maden işletilmek üzere Etibank'a devredildi. Halen çalışmakta olan, 55 yıl evvel bulduğum madeni bir daha görmek nasip olmadı.'

Sadrettin Alpan, başka bir arazi çalışmasını, Uludağ'daki volfram/tungsten madeni aramalarını şöyle anlatır:

'Buraya kamp şefi olarak atandım. Sondör, çavuş ve işçiler ile gittik ve kampı kurduk. Yaptığımız sondajlarda cevherleşme olduğu görülüyordu. Yedi sondaj makinası gece gündüz çalışıyordu. Ben gelmeden önce, geçen yıl iki işçi donarak öldüğü için 1 Eylül'de yağan kar büyük bir paniğe neden oldu. Dağın tepesinden aşağıdaki otellere gitmeye karar verdik. Çok maceralı bir yolculuktan sonra otellere ulaşabildik. Bir kaç gün sonra geri döndüğümüzde kampın kurtlar tarafından basıldığını, koyunların öldürüldüğünü, çadırların yıkıldığını gördük. Tekrar kampı kurup, sondajı tamamladık ve böylece dünyanın sayılı büyüklükte Wolfram madeni bulunmuş oldu. 1954 yılında raporunu hazırladığım bu maden de Etibank'a devredildi. Bu tesis daha sonra kapatıldı. 1954 yılından beri Uludağ'ı ve bu tesisi görmek de nasip olmadı.'

MTA; Hacettepe, Ankara, İTÜ, Karadeniz Teknik ve daha birçok üniversitede Maden ya da Jeoloji Mühendisliği bölümleri kurulmasına destek olur, elemanlarını ders vermek için yollar.

Böylece, kendi üniversitelerimizden jeolog, jeofizikçi, maden mühendisi, cevher zenginleştirmeci yetişmeye başlar, bir yerbilimci ordusu faaliyete geçer, MTA giderek güçlenir.

SOSYALDEVLETİNTEMSİLCİSİ

MTA diğer pek çok kuruluşta anlatıldığı gibi, gittiği bölgelerde sosyal devletin de temsilcisi olmuştur. Bilgi, kültür ve ülke imkanlarını bir bölgeden başka bir bölgeye taşıyarak toplumun kaynaşmasına öncülük etmiş, gittiği köylerde madenciliğin ülke kalkınmasında önemi anlatılmış, köylülere geçici iş imkanı sağlamış, su çıkan arama sondajları bitiminde tesisatlar kurularak birçok yörenin içme suyu ihtiyacı karşılanmış, Doğu ve Güneydoğu Anadolu başta olmak üzere pek çok bölgede okulların açılmasında katkı sağlanmış, yolları yapılmış, MTA mensupları mesai dışındaki zamanlarında bu okullarda eğitmen olarak görev yapmıştır.

Bir bölgedeki çalışmalar tamamlandıktan sonra kurulan hizmet binaları eğitim ve sağlık kuruluşlarına hibe olarak devredilmiştir.

Enerji kaynakları olarak petrol ve kömüre ilave Türkiye'de jeotermal enerji araştırmaları da MTA'da 1960'lı yıllarda başlar. 1970'li yılların başında Marmaris'te bir güneş ve rüzgar enerji merkezi kurar, böylece memleketimizde güneş enerjisi araştırma çalışmalarına da öncülük eder. Maalesef bu tesis sonradan kapatılır.

1970'li yılların önemli bir anısı elbette Yunanistan'a Ege'de bizde varız demek için MTA'dan doğmuş olan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'nın (TPAO) bir sismik etüt yapması konusunda alınan karardır. Bu araştırmalar için Hora gemisi alınır, sökülür, yeni baştan tersanenin çok becerikli gemi mühendisleri ve işçileri tarafından MTA jeofizik ekibinin nezaretinde kısa zamanda tamamlanır. Sismik cihazlar monte edilir ve meşhur MTA Sismik-I doğar. Böylece, off-shore sismik etüt de başlamış olur.

DOĞANINGİZEMLERİ

1968 yılına gelindiğinde MTA Tabiat Tarihi müzesini kurar. Böylece, milyonlarca yıllık doğanın gizemleri görünür olur.

MTA hem maden, endüstriyel hammadde ve enerji kaynaklarını arar, bulur, hem araştırma yapar, hem eğitim verir, hem de jeolojik haritalar yapar.

Yaptığı jeolojik haritalar ülke doğal kaynaklarının (maden yatakları, yer altı suyu araştırmaları, petrol, doğal gaz, kömür vb..) aranması bulunması ve ekonomiye kazandırılmasında, insan yaşamını kolaylaştıran büyük mühendislik projelerinin hayata geçirilmesinde (otoyol, metro, baraj, tünel, hava ve deniz limanları vb) kentlerimizin ve sanayimizin yer seçiminde, doğa olaylarının (deprem, sel, heyelan, kaya düşmesi, çığ vb) afete dönüşmemesindeki çalışmalarda en önemli rehberlerdir.

Eski Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanlarından İsmet Cengiz, jeoloji haritalarını Yerin, yerkabuğunun "kitabının yazılması, insanın doğayla uyum içinde yaşamasının ilkelerini ortaya koyduğu bir "Manifesto" olarak tanımlar.

ENSTİTÜ'DENGENELMÜDÜRLÜĞE

Ancak, 1980 askeri darbesi en önemli darbelerinden birini de MTA'ya vurur; Enstitü unvanı alınır, Genel Müdürlük yapılır. Sonraki dönemlerde aramalar için bütçe verilmemeye başlanır, memleketin madenlerini memleket adına arayacak bu kuruluşa da arama için ruhsat alma zorunluluğu getirilir.

MTA'nın sitesinde ülkede arama yapılan yerler nokta nokta işaretlenmiş. Bu noktalara bakınca karşınıza Türkiye haritasının silueti çıkıyor. Memleketin her yerinde arama yapılmış, ülkenin mevcut doğal kaynaklarının yüzde 90'ndan fazlası bu kuruluşça bulunmuş.

Muhtemelen bulunmamış zenginliklerimiz bulunanlardan çok. Daha derinlerde yeterince aramalar yapılmadı. Ama MTA'ya sıcak, soğuk su kaynakları dışında arama yaptırılmıyor.

Bulunmuş olan doğal kaynaklar da yabancılara, eşe dosta peşkeş çekiliyor.

Anadolu topraklarının milyonlarca yıldır bağrında taşıdığı fosilleri, mineralleri emanet ettiği Tabiat Tarihi Müzesi yıllardır kapalı.

MTA geçmişiyle övünüyor, geçmişini arıyor. Yapacağı pek çok iş, ülkemize kazandıracağı daha pek çok zenginlik var ama bırakmıyorlar.

Neden?

Kaynak: Cumhuriyet- Strateji 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir